PUSLU SUSKUN BİR ORUÇ GECENİN DİBİNDE
Gitmelerine yaşlı bir zaman ölüyor içimde.
Bir sükûnette firardayım. Düş/tüm mısralarıma akıttığım bu kan izlerinde. İlticalarında kaçtığım tek kişilik sancılarımda Tükeniyorum... Gecelerin ıslak öpücüğünde inlerken, Bir b/aşka kapanırdı, parantezlerim. Oysa sen Prangalı labirentlerin kırmızı çizgilerinde, Sebepsiz bir ayrılık çığlığı. Ben Hayallerinin arka bahçesinde bekleyen, İsimsiz üç noktalı susuşun. Gökkuşağının içinden geçerken küstü. İmlâsız sana hasret çocukluğum Yorgun artık, yüreğimin ezberi zor siyah ezgisi. Soluklarının imkansızlıklarında yitirdiğim tik taklara vuruldukça, Geç gelen yağmurlarda kaçağım. Ceplerime lekesiz sevdamı hapsediyorum. G ö ç e r d i m... Kahrolası y/arım ıssızlığımda, mevsimsiz yaşlanırken Kırmızı nar çiçeklerim üşüyor,dudaklarımın kıyısında. Nereden bilecektim? Soluklarına değen yabancı nefeslere hep bir şiir ağlarmış. Her takvim yaprağımda fırtınalar savurur. Çevir yüzünü, utanma! Puslu, suskun bir oruç bu gecenin en dibinde Bir masala damla damla susamış. Bıçak sırtı ahengi sessizliğinde karanlık çöreklendi. Yalnızdır hep gamzeli kadınlar gecelerde üzülme! Sorma! Uzaklara hıçkırık sesleri dökülür. Nehir kokulu bir ekimde vermedim mi yüreğimin yarısını? Sıfatı olmayan,hazanlarda çöllerdeyim. Kilitle! Kışlara koşar yoksa gurbet hüzünlerim. Şimdi vakitler defnedilmeli Aynı yürekte üç kişi, Gece doğan güneşlerde hasrete kavruldukça, Ne zalim bir işkence bu ahlarımda, Ürperir ay ışığı... Sadece siyah perdeleri çek olur mu sevişirken Görmesin yıldızlarım, Surlarına saklanan ,yabancı baharların soluklarını Bırak dokunsun! Sana dokunan parmakları zaten kelebek çırpınışlı şiirlerim yakar. YASEMİN CANAN… |