Sürgün 3Hasret zehir serâbı lif lif söküldü damar Belki de satırların iflahsız serenâdı Söyle nasıl başlasın ses tellerimde imar Efsuni şafakların erken doldu miadı Ve peş peşe gelirken yetim düşlerden şamar Hasret zehir serâbı lif lif söküldü damar İki yorgun yürektik iki yaralı serçe Boynumuza yüklenen yükün evsâfı ağır Her kanat darbesinde parçalanırken sırça Sensiz nasıl saklasın bunca çileyi bağır Yine ağyâra düştü bizlerden kopan parça İki yorgun yürektik iki yaralı serçe Beyhudeymiş meğerse gönül koymak menzile Dalgalı yollarımın sökülmüş nihayeti Bizi almadan gitti yine en son kafile Kervanbaşında kaldı vuslatın velayeti Bir varken medet dedik felek adlı sefile Beyhudeymiş meğerse gönül koymak menzile Ah hüzün begonyası hicrân bakışlı lale Anlamadın bu hârım değse eritir buzu Gölgem çığlık atarken mehtâp şaştı bu hâle Dinmiyor içimdeki sürgünün taarruzu Boynumdaki son yafta topal ayaklı çile Ah hüzün begonyası hicrân bakışlı lale Şimdi katran gecede beşik sallıyor devran Dilim dilim dilsen de diyemem ki dil-âzâr Bir efsane vardı ya çoban ile Şahmaran Yoksa ondan mı kaldı bu çileler yadigâr Ne seni yaşattılar ne yaşadı bu çoban Şimdi katran gecede beşik sallıyor devran Ne çilemi soran var ne alan var sırtına Diktiğim ümit gülü söküldü lime lime Kaç ağıdı yatırdım satırların ardına Âsûmân boynu bükük ağlarken bu hâlime Gün be gün hız artırdı içimdeki fırtına Ne çilemi soran var ne alan var sırtına Bil ki sürgün sinemin tufanları sönmedi Ne zümrüd-ü anka var ne yol veren Kafdağı Bu yollara baş koyan kat’a geri dönmedi Rindanece kurdular yar başına otağı Ah biçâre dil-figâr hârım asla dinmedi Bil ki sürgün sinemin tufanları sönmedi Hani bir türkü vardı ağlama yâr ağlama Şimdi yalnızlığımda yalnız onun rengi var Mavi yazma tez solar yüreğimi dağlama Bade diye içtiğim hasretin şerengi var Deli bir ırmak gibi ardım sıra çağlama Hani bir türkü vardı ağlama yâr ağlama İçimdeki yangına çiviler çakıyorum Zonk zonk zonkluyor beynim susmuyor türkü sesi Bedenimden sıyrılıp kimsesiz çıkıyorum Yine de gözlerimde gözlerinin kündesi Son rengim gri idi onu da yakıyorum İçimdeki yangına çiviler çakıyorum Yazık geçen zamana köprüden düşmüş eyvah Nafileymiş sabırdan diktiğim cılız direk Her balyoz darbesinde bülbül diyorken günah Sahi nedir köprüyü yıkmaya bunca merak Sana visâldir belki bana hançerdir sabah Yazık geçen zamana köprüden düşmüş eyvah Perde çek gözlerine şimdi ağıt vaktidir Kimsesiz bir köşede yere düşerken biri Gözlerinden süzülen sonsuzluğa akdidir Düşünme sök at gitsin kalbindeki miğferi Nasılsa vefa denen vefasızın nakdidir Perde çek gözlerine şimdi ağıt vaktidir Bağrımdaki bu hâle hakikât olur kefil Nasılsa enkâzımı kaldırır birkaç hamal Paslı zamanda kaldı verilen söz ve mehil Belki ukba’ya çıkar çileyle yüklü amâl Ve sonsuzluk yolunda olabilirsem ehil Bağrımdaki bu hâle hakikât olur kefil Yürüdüğüm yolların çoktan bitti diyeti Sana benden yadigâr tarûmâr olan umut Söküp attım içimden vuslat adlı niyeti Güneşe as gölgemi gözyaşlarında kurut Zannetme bekleyen var vefada kifâyeti Yürüdüğüm yolların çoktan bitti diyeti Hoş geldin diyecektir hoş geldin ey Makberî Bir hayal kahvesinde yüze gülerken firâk Son noktayı koyarken ülkü adlı bu çeri Nazlı bir gelin gibi sarınca kara toprak Belki ayağa kalkıp aşktaki en ileri Hoş geldin diyecektir hoş geldin ey Makberî Makberi - Ahmet Akkoyun.....05/07/2010...22:45.....İst |