Bir hüzzam şarkı misali içim ağlıyor!Artık mevsim her zaman sonbahar olacak sine-i şevkim kalmayacak Ne kadar hicran varsa kalbimi esaretiyle dağlayıp, hıçkırığın kollarına bırakacak Gönlüm yanacak, dil susacak, bilmem ki aşk ne vakit muhtaçlığımı anlayacak Bahtım için sürurla esini yüreğimin yalnızlığına koyup sevdayı yaşatacak Ne yüreğimin burukluğuna gamsızım, ne hazzın nidasında uyur sayıklarım Lehçenin şehre demediği mananın edebine vurgunum, ruhumun serencamında yorgunum Ne kadar çile varsa meftun olmak için halime sorun, muhabbet olmazsa kullukta sorun Vecdin pınarında şahikalar dile geliyor, aşk sedasını gönüller için hasrediyor haz onun Sorma artık hazanın gönlüme ülfetle sunduğu bizarlığın çaresiz çırpınışlarını Kuruyan yaprağın zikrinde şimşek çaktıran hicranını, bir hesabın tutulduğu anı Ne kadar mahzunluk varsa, yüreğimde filizlenen hüzünlü ağıtın ibretli nutuklarını Boyun büktüren burukluğu, umutlarım için vaktin ilzam olmayan sonucu ve arı Boş ver diyemiyorum, kalbimden sancıları ayıklayıp felaha eremiyorum Yeter Allah’ım çektiğim çileler diyecek kadar, gönlümü aczin pervazlarına bırakmıyorum Sabır diliyorum, kanaatin raksında umutla bekliyorum, bahtım için hamt ediyorum Bir heves olsa, nefsim için zevk kapımı çalsa, gönül kapımı açmam, asla sürurla bakmam Sine-i melalimi zerk etmek için hanifliğin rahlesinden inşirah için aşka muhtacım Dil ne kadar lal olsa da, gönül sesinin perdesinde sazendeyim, mızrabın sancısında arım Ruhumun duyulmayan hicranı, idrakim için ne varsa vicdani kul olmak için sevdalıyım Gözler görmese de, kulaklar işitmese de, nefes şahitlik etmese de, gönlümü aşka adarım Azat olan kuş gibi sinemi yakan hüznün busesini nasıl şehre derim aklıma sorarım Anlaşılmaya muhtaç ne kadar gönül varsa, yanan gün misali gecenin sesinden anlarım suskun sokakların eleminden mahzunluğun gönül acısını okur, vicdanıma koyarım Sahnelenen ömür perdesinden, kul olmanın reçetesini aşka sorup, kalbi edebiyle korurum Mustafa Cilasun |