BÜYÜK VELİ KASIM ÇELEBİ (Gülce-Buluşma)Büyük velilerdendi, yanardı bir mum gibi O da bir çelebiydi, hem ki Kasım Çelebi Bu şiirde de size, onu anlatacağım Kulak verin, dil verin, dinleyin helebi …Kendisi İstanbul da doğdu ….Her doğan bebek gibi ailesini sevince boğdu Bilinmiyor ne zaman, açtığıysa gözünü Anasına gösterdi, gülümseyen yüzünü Belki de veriyordu, iyi bir evlat sözünü Gözün açıp gördüğü, söyler sözün özünü …Gülümseyerek kendisine bakan meleğe ….O da gülümseyerek eder mukabele… Sevgili babası Edirne kadısı O ki adaletin, adilce yankısı Muhammed Cemali Efendiydi adı Olmazdı hukukta dünyalık gaygısı …Böyle bir babanın oğlu olarak ….Büyüdü, yetişti dünyada …..Dimağına hak hakikat dolarak. Kasım çelebi uzleti, seçti de ilk önceleri Seçti insanlardan uzak, günleri ve geceleri …Yalnız başına tenha yerlerde ….Dolaştı dağlarda, ovalarda ve derelerde. Çağlayıp akan giden zamanın bir yerinde Değerli ağalardan, sarayın bir ağası Bir dergâh hayratıyla, bir de cami erinde Yapar güzel eseri, niyet Allah rızası …Memleket menfaati ve ilim yuvası ….Olsun istedi dahası, insanlığa faydası …..Ve bu değerli vakıf inşaatın bitimi sonrası. Evliya bir zat olan, halife çelebiden Ol bir talebesini, bu dergâhta irşaden Yaymak için hak yolda, hakikat bilgisini Görevlendirmesini dileyince ricalen… …Allah dostu halife çelebi ….Bu arzu üzerine gönderdi bir talebesini …..Tenha yerlerde Allah aşkıyla dolaşan Yunus gibice dostlara ulaşan Nice sohbetler ederek konuşan …Kasım Çelebiyi getirtti ….Saçını tıraş ettirtti …..Yeni elbiseler giydirip, …...Saray ağasının yaptırdığı ……Dergahta görevlendirdi. Kovalardı geçerken, Günler günlerini İlahi aşka eder, umutla ünlerini Dolu dolu yaşamak isterdi dünlerini Günah ve hatalardan pakladı önlerini …Kasım Çelebi bundan, bir zaman sonra ….Hadım Ali Paşanın kendisine …..Sevgi ve muhabbeti sebebiyle. Bir dergâh bir cami yaptırmasıyla Geçmesini ister camiasıyla Aşkı ve hoş görüyü dokudu orda İrşat helvasını bilgi tasıyla …Dağıttı ilme koşan talebelerine ….çıktılar bu yolda zirvelerin tepelerine… …..İlim ve ibadetle meşgul oldular. Mecburiyet halleri hariç Dergâhtan da Kasım kendisi Dışarıya çıkmadılar hiç Ol Osmanlı beyefendisi …O bir efendiler efendisi Kerametleri çokça görüldü. Dudaklarında zikir örüldü …Bir sevdanın gamzelerini özlerken ….Hep tebessüm yüzüne sürüldü. Vahdete vuslat, yaklaştığı zaman Kasım Çelebi, bunu anladığı an. …Dergâhtan çıkıp, Baba Nakkaş semtine, ….Giderek burada bekledi ölümü kendine… …….Sevdikleri kendisine; ‘Efendim bu zayıf ve hasta halinizle Yol aydınlatan nur yüzlü cemalinizle Niçin gidiyorsunuz bu tenha yerlere Dönseniz dergâha da öz mecalinizle ………Orada kalıp istirahat etseniz’ dediklerin de. Dedi onlara; ‘Biz ki Allah ü Teâlâ’mızın Lütfuna Buralarda kavuşmuştuk aşkın kutbuna Buralardan ahrete sefer edelim Arzu ederiz dosta vuslata gidelim …Hem biz burada merhum olursak daha iyi olur’ ….Buyurdukları o gecenin sabahında. Yaratana açıldı sevda kapısı Topraktandır insanoğlunun yapısı Tek hakikat bu döner gider toprağa Döner sonbaharında düşen yaprağa …Yıl bin beş yüz on dokuz da ….Arzu ettiği gibi huzurla …..Vefat edip kavuştular ulu dosta… …….Kıymetli talebelerinden biri ……..Allah’a en çok sevgili, arıyordu bir pir’i ………Bir kutup görmek dilerdi ……….kafasını bu işle meşgul ederdi… Kutup ne demektir derseniz ki eğer Bilir ve söylerler konuşan tüm değer Devrin en büyük yaşayan velisidir. Her devrin bir kutbu, olur imiş meğer… Kıymetli talebesinin aklı hep buna kayınca Kasım çelebi de onun bu arzusunu anlayınca Bu talebesini bir iş sebebiyle Bursa’ya gönderdi hemen gemiyle Talebe giderken deniz seferiyle, Bir fırtına çıktı su döndü deliye …Nasıl oldu anlamadan bir anda …..Buldu kendisini bir adanın ortasında. ……Adada dolaşmaya durdu yalnız başına Neticedeyse yemyeşil çimenliklere oturdu Etrafta kimseler var mı deyip de bakınıp durdu Etrafta kimseler yoktu, yüzüne şaşkınlık vurdu Akşama kadar da orda kendisine yolu sordu …Rabbine yardım etmesi için dua ediyordu ….Akşam olunca adanın her bir yönünden …..Kendisine doğru geldiğini gördü. ……Bir ara aralarında bazı şeyler konuştular. …….İçlerinden birinin yüzü örtülüydü ……..Yakınına doğru gelip tam orta da buluştular. Sonra da cemaat halinde, akşam namazını kıldılar Yüzü örtülü olandı, imam olup öne durdu. Akşam namazı bitince, on dört el göğe bakıp Nurlu yüze sürüldüler, o ki hala bakıyordu Geldikleri yöne doğru, sonra her birisi kalkıp Mekândan yürüyüp gitmeye, hızlıca yola koyuldular …Talebe onların yanından ayrılıp gittiklerini görünce ….Feryat edip dedi, beni de görün ne olur gitmeden önce ……Bunun üzerine Yüzü örtülü olan döndü de talebeye ‘oğlum niçin hocanla kanaat ediversene Ne diye başka kimse, başka kutup ararsın Beynin aynalarına, kutup kim der sorarsın …İçinden kutup görme arzusunu çıkar’ dedi. …. ‘Öz hocan sana yeter’ dedi. Talebe dikkatli baktı şaşkınlık ile yüzüne ‘Peki, efendim’ diyerek utanma geldi özüne Tövbe dedi pişmanlıkla, yön verdi titrek sözüne Dikkatlice baktığında, görünüverdi gözüne …Kutup diye aradığının, kendi hocası ….Kasım Çelebi olduğunu, anladı açıkçası… Büyük veli Kasım Çelebi, talebesine tebessümle Bakıp gülümseyip söyledi, kalasın gözümle başımla Oğlum sen arkadan gelirsin, bizim işimiz var acele’ Deyip oracıktan ayrıldı, talebesi koşar hışımla …Kırk gün sonra İstanbul’a döndü. …. Dergaha geldiğinde, sözcükleri bir tersti bir öndü ….. Hocası Kasım Çelebi’yi sordu …… Üzülerek onun hakkın rahmetine vuslat ettiğini gördü. Feyzullah Kırca Akbaşlar Köyü / Dursunbey |
selam ve dualarimla