Titreten anın firakında şimdi bizarım!Tiz bir çığlığın şaşkınlığında aranıyordum Nereye baksam, gözlerimle haşyetin esaretinde aransam olmuyordu Ses yüreğimi dağlıyor, kulaklarımın çeperlerini hırpalayıp yaralıyor, parçalıyordu Nasıl bir hissiyatın figanıydı ki, nasıl bir ıstırabın zanlısıydı ki sinemi pençeliyordu Bir çırpıda ayağa kalkarak etrafa koştum Uzaklarda koşuşanlar, telaş içinde bakışan ve sessiz uğultular duydum O an ve içinde garipliğin her haline duçar bırakan zamanı kalbimde yoklayıp andım Ne olmuştu nasıl bir bahane sebep olmuştu ve bahtın o sayfaları konuşulup kalmıştı Nefesim kesik kesik, çıkarken sızım vardı Merakın perdelerini aralamaya başlarken, yürümeye devam ediyordum Yol kenarlarında bekleşenler çocuklar, garipçe bakan köpekler, miyavlayan kediler Bir şeyler anlatmak istiyorlardı nazarlarıyla ve mazileşen o anın kalan sancılarıyla Nihayet kalabalığın mahşerine ulaşmıştım Acı ve kederde, elem ve dertte, zülüm ve esenlikte, düğün ve kabirlerde Paydası bir olan, kalbinin sahibiyle anlamlaşan, hüzün ve hicranın sesine ram olan Mahzun ve masum gönüller seferber olarak ellerinden gelen ne varsa koşturuyorlardı Duyulan seslerden yükselen bir şey vardı Ve bin hüzünlü gözler yolların her haline muhtaç olarak bakınıyorlardı Firkatin deminden, firakın kadrinden, keş kelerin çeşitliliğinden salınımlar ordaydı Acıyla öten siren sesi uğultunun yayılan perdesini yırtarak geldiğini haber veriyordu Bahtın ve hikmetiyle inşiraha aç aşkın Sevdaların hülyasında yalnızlaşan makûs yazgının, izdüşümleri vardı Ne yazılsa, mum ışığında sabahlara denk sancıyla yığılıp kalınsa, hakikat vuslatsa Nedametin ve içinden çıkılamayan derdin bahanesi yoktu, ihmal nefesin katlini andı Mustafa CİLASUN |
güzel
çalışmaydı
saygılarımla