Soraya’yı Taşlamak!Şiirin hikayesini görmek için tıklayın İran’da geçen olayı konu alan ‘Soraya’yı Taşlamak’ filmi esin kaynağım oldu...
İran’da;
Adı, değeri olmayan bir kadındı Soraya Gonca iken Ali derdi. Aliye benliğini, Ali’ye bedenini, Ali’ye ruhunu verdi Soraya. Bir de canından birer parça, dört meyve… Ali ne istediyse aldı. Hoyratça yapraklarını kopardı, dallarını kırdı. Ali, değer bilmez, Ali; ‘Eşim’ demez, Ali şehvet peşinde! Soraya’dan bıktı, on dört yaşındaki fidana gitmek istedi. Verir mi erini Soraya, verebilir mi? Direndi! Direndi! Direndi! ‘Evim’ dedi, ‘Yuvam’ dedi, ‘Erim’ dedi, direndi! Uygar ülke kadınları gibi, Hakkını aramak, Yuvasını korumak istedi. İstedi, İstedi de; Hakkı var mıydı ki korusun? Babasına dönse yine satılacak, Evinde kalsa aç kalacak, Köyün mollasını dinlese Metresi olacaktı! Çalışmak, kazanmak, terk edilen iki kızıyla onurlu hayat sürmek istedi. Ali’nin köy mollasıyla yaptığı planlar meyvesini verdi, karısı ölen Hasan’ın işlerine gider oldu. Hasan insana, Soraya paraya muhtaç! Elini Hasan’ın elinden sakınan Soraya’ya Alisi iftira attı. ‘Hasan’ın yatağında! ’ dedi. ‘Hasanı ayartıyor! ’ dedi. ‘Namusumu kirletti, köyün namusunu kirletti! ’ dedi. Ali’nin namusu var mıydı ki kirletsin? Kendi namusunu aç kalma pahasına korumaya çalışan Soraya, Ali’nin olmayan namusunu nasıl kirletirdi? Şeriat kanunları uygulanmalı, Alinin ve köyün namusu kurtulmalı, Soraya idam edilmeliydi! Soraya idam edilmeliydi ki, Ali sevgilisine rahat kavuşsun! Kuyu kazıldı, taşlar toplandı! Soraya’ya gelinliği giydirildi, toprakla evlendiriliyordu, ağlamadı, başını eğmedi. Toprak daha vefalı eş olacaktı ona Değer verecek, sevecek, sayacaktı. Soraya’yı bırakıp taze fidanlara gitmeyecekti. Bahane bulup dövmeyecekti, Aç bırakmayacaktı. Soraya suçsuz, Soraya erdemli, Soraya onurlu. Elleri bağlandı, yavrularının gözü önünde kuyuya indirildi. İlk taşı atmak babasının hakkı! Kızı fahişe ya...! Taşlar insaflı, taşlar duyarlı, değmek istemezler Soraya’ya Oysa; Bir an önce ölmeli Soraya! Gerçekler duyulana kadar ölmeli ki sevgilisine koşsun Ali! Taşları kaptığı gibi fırlatmaya başladı. Tekbir sesleriyle, Allahın emrini yerine getirmenin rahatlığıyla! Taş yağmurları yağdı! Yağdı! Yağdı! Ta ki; kanlar içinde yığılıp, nefesi kesilene kadar! Ölüp ölmediğini kontrol etmek de Ali’nin görevi. Nefesini dinledi, ölmemiş! Tekbir sesleriyle yine yağdı taşlar Ali; ‘Tamam’ diyene kadar. Ali’nin de, köyün de namusu kurtulmuştu! Gömme izni de verilmedi günahkâr Soraya’yı! Dere kenarına bırakıldı hem cinslerince! Bir gece içinde hayvanlarca parçalandı! Kemiklerini yıkayıp, gömmek ve iki kızına bakmak halası Zahra’ya kaldı. İki oğlu değerli, erkek ya…! Yeni Soraya’lar için gerekliler! Onlara baba sahiplendi. Erkekler yorgun, erkekler mutlu...! Erkeklerin namusu kurtuldu! Rahat uyu Soraya, Rahat uyu! Namusluyu namussuzca yerdiler Yerdirene yerenlere yuh olsun Güzel dini yerden yere serdiler Serdirene serenlere yuh olsun 18.5.2010 Fatma Biber |
Ve inanılmaz iç burkucu,inanılmaz güzel anlatılmış acı bir hikâye buldum.
Ve bütün tersliklere rağmen Türkiye gibi bir ülkede yaşadığım için şükretmemi sağladı bu anlamlı şiir.
Fatma Hanıma kalbi tebriklerimi gönderiyorum.
Duyarlı kaleminiz hiç durmasın.Şairlik bu işte.Şair her konuda yazabilmeli.
Selam ve saygılarımla