MAZİMİ GERİ İSTİYORUM
Bu şiirin metin şeklindeki hikayesi, denemelerim bölümündedir.
BU ŞİİRİ; 40 Yaşından küçükler okumasın, komik gelir. 40 Yaşından büyükler de okumasın, hüzün verir... Yıllarca büyüklerimden dinlediğim, Zar-zor hatırladığım kadarıyla da bir bölümünü yaşadığım, Dinlerken eyvah dediğim, yaşarken ise hep yakındığım, Şimdi düşündüğümde ise, zor geçen ama mutlu olduğum, Sıkıntılı günlere sabırla göğüs gerdiğim o eski yıllarımı geri istiyorum. Yani kısacası; ben mazimi geri istiyorum.. . Hiç hatırlamıyorum ya; kerpiçten yapılma, ama çok sağlam, Çatısı dam olan, ama hiç akmayan, Tüm fertlerinin küçük şeylerden mutlu olduğu, Elindekilerle yetinmeyi bilen, kanaatkar insanların yaşadığı, Küçük bir evde doğmuşum ben, okuma-yazması olmayan, ücreti ise teşekkür olan yaşlı bir ninenin eline… Ama ilginç olan şu, Tam teşekküllü hastaneden,sağlık raporu almış kadar sapasağlam olarak doğmuşum, Hediyelerim ise tebessümler, gülücükler, Biraz da tarladan toplanan sebzelerle delikli 1 kuruşlar olmuş, Emzik yerine annemin serçe parmağını emmişim yılarca, Jelatin kağıtları oyuncağım, un çorbası mamam olmuş… Babaannem bütün hünerini sergileyerek, Kullanılmış şeker ve un çuvallarından bana elbise dikmiş, Ve bu garip, okula başlayana kadar bunları giymiş, Bayramlıklarım, akraba ve komşu çocuklarının küçülen eski elbiseleri olmuş, Ayaklarıma ise; ya büyük, ya küçük numara, Genellikle de her bir teki ayrı ayakkabılar giymişim.. . Yaz günlerinde evin önünde yalınayak, Amcalarımın tahtadan ve telden yaptığı oyuncaklarla oynamışım, Anne ve babamla aynı odada, köşede yan serili yer yatağında, Üç-dört kardeşle birlikte uyumuşum, İtiraf etmem gereken bir şey de var ki; çok yaramazmışım, Bütün köy benden çok çekmiş, hele de ailem, yakınlarım ve komşularım … İlkokula, tüm sınıfların bir derslikte ve tek öğretmenle eğitim gördüğü, İki Km. uzaklıktaki köy okulunda başladım, Daha doğrusu siyah önlüklerle her gün dört Km. yol yürüdüm, Kışları evlerimizden götürdüğümüz odun ve tezeklerle ısındık, Süt tozundan yapılan ve bedava dağıtılan sütü almak için her gün sıra bekledik, Okul harçlığım mı? O zamana göre büyük bir para; sıfır kuruş… Fakirdik, ama daha o yaşlarda , paraya da para demiyordum, Çünkü “R” leri söyleyemiyordum, Teneffüslerde su içmek için yakındaki çeşmeye gidiyor, Acıktığım zamanlarda evden getirdiğim kavrulmuş nohutları yiyordum, Kışın karlı yollarda ayaklarım su çekmesin diye, Çoraplarımın içine naylon poşet giyiyordum… Akşamları gaz lambasının ışığında, Ev halkı, pilli radyo ile ajansları ve istek türkülerini dinliyor diye, Uzun dalga yayınları eşliğinde ders çalışıyordum, Eski ders kitaplarımdan başka bir kaynağa da başvuramıyordum, Büyüklerim beni öğretmenlerime, O meşhur tekerlemeyi söyleyerek teslim ettiler, Eti senin kemiği benim diye… Karanlık sokaklarda körebe, elim sende ve saklambaç oynuyorduk, Kirlettiğimiz elbiseler avluda kaynatılan sıcak suyla, Deterjan niyetine kül kullanılarak leğenlerde yıkanıyordu, Yüzmeyi köyün altından geçen ve çamurlu akan sulama kanalında öğrendim, Ayakkabılarım lastik olduğu için boyamaya da hiç yeltenmedim, Ama top oynadığım için, yırtılacak diye çok azar işittim rahmetli babaannemden... Ya o gençlik çağlarına ne demeli, Bir filmin ikinci serisi gibi, Hayatım-2… Çocukluk filminin ikinci versiyonu yani, Artık hafta sonları hariç ilçede yaşıyorum, Çünkü ilkokul bitmiş, yavaş yavaş ortaokula alışıyorum, Bu da çok keyif veren bir güzellikti benim için, O günlere göre büyük bir mutluluk kaynağı, o biçim… Evdeki radyomuz bozuldu, tamirci yok, kaldırdık, ne yapabilirdim, Artık maç yayınlarını komşumuzun radyosundan dinlerdim, Ama genelde aynı saate denk gelen ajanslar dinlendiği için yarım-yamalak olarak, Yabancı ülkelerden Türkçe yayın yapan radyoları kısa dalgadan bulup, Bir azalıp bir çoğalan tonda, O günlerde bizim radyolarda yasak olan arabesk müzikleri dinlerdim … O zamanlar Teyp dediğimiz kasetçalar, sadece zenginlerde vardı, Ama sanki çevremizde zengin mi vardı? Yazlık sinemada meşhur Kara Murat ve Malkoçoğlu filmlerini izleyebilmek için, Arkadaşlarımla sinemanın etrafındaki ağaçlara tırmanırdık, Ve her seferinde de bekçi tarafından filmin yarısı olmadan indirilirdik, Hiçbir filmin mutlu ya da acıklı biten sonunu görmek nasip olmamıştı bize… Hafta sonları ve tatillerde ise yine köye gidiyordum, Neden mi? hayvan otlatmak, tarlada çalışmak, Ve büyüklerimizin verdiği görevleri yapmak gibi, Asıl mesleğimizi icra etmeye devam ediyordum, Ama doğrusunu söylemek gerekirse, Bunların hepsinin insanı mutlu eden bir tarafı da vardı yani... Derken İlk aşk, çocuksu duygularla tam dört yıl kendimi yedim bitirdim, Sabahlara kadar uyuyamadım ama kimseye anlatamadım, Şarkı dinlemeye vurdum kendimi, ama o günkü şarkılar neydi, Üst üste iki şarkı dinleyince, kendine gelmek için iki gün geçmeliydi, Şiirler yazdım kimse anlamadı, sigaraya alıştım sebebini soran olmadı, Hatıra defteri tuttum, hep erkek arkadaşlarım doldurdu sayfalarını, Defter de ne defter ama, her sayfası aynı; sevgili arkadaşım, Kalbin kadar temiz bu beyaz sayfayı bana ayırdığın için filan, Telefon yok o zamanlar, direkt teklif etmek te köyde ihtilal sebebi olur diye, Haber salıp duygularımı açmayı düşündüm, düşündüm de n’oldu sanki, Dünya başıma yıkılacak sandım, öylece kaldı içimde, sonra geçti sancısı, Ama ilk aşk olduğu için mi nedir, hiç çıkmadı içimden… Hayat devam etti tabii sonra… Sıkıntılarda, Kısa kollu gömlek ve kot pantolon ayıp sayılırdı köyde, Saç ve favori uzatmak ta, Bu yüzden hafta sonları köye tedbirli giderdik, Büyüklerimizden azar işitmeyelim diye, Delikanlıyız ya, ayıba konu olmayalım derdik… Meyve olarak elmadan başka bir şey bilmedik, Muz, nar gibi özel meyveleri, Ortaöğretim tahsili için gittiğim ilçede ancak görebildik, Bunları yemek ise ancak maaşa geçince kısmet oldu, Bayram diye alınan bir ayakkabı için, Bu güne kadar hiç olmadığı kadar sevinmiştim bir seferinde… Tarlalardan çok karpuz çaldık, Ağaçtan erikleri dallarıyla kopardık arkadaşlarımla, Şaka diye bir çok yaramazlık yaptık, Yakalandığımız da oldu, azar işittiğimizde, Ama hep saygılı davrandık, haddi aşmadık, onun için de hep sevdi bizi büyüklerimiz, Biz de daha iyi bir hayata alışmadığımız için mi nedir, hiç sıkıntı etmedik bunları… Sonra hayata atıldık tabii, evlenip çoluk-çocuğa karıştık, Dikenli hayat yolunda yıllar boyu ne cenderelerden geçtik, Eğildik, büküldük, savrulduk, ama hep geri doğrulduk, Yani hep ayakta kaldık, düşmedik, düşmeyeceğiz ne alaka, Utanacağımız ve pişmanlık duyacağımız hiçbir şeyde olmadı mazimizde, Hayat devam ediyor, şöyle-böyle, düşe-kalka, İşte böyle, hayat bu, sabah ola hayrola, Bu günlere geldik ama, belli değil nerede ne olacağımız, Dert çok, sıkıntı bitmez, olsun; alt tarafı yalan dünya, Bu kadar sene geçti, yaşadık saymıyorum, sanki rüya, Canımız sağ ya, ötesi hiç mühim değil, az bir mutluluk mu bu? Her şeyin hayırlısı, ne denilir ki başka… Şimdi hayat baştan sona birinci sınıf, Evler tünel kalıp, eşyalar son moda, giyim kuşam desen alası, Herkesin gözü yüksekte, yok mu dahası, Pahalı mücevherler, markalı giyecekler, ceplerde yok delik, Son model arabalar, kameralı telefonlar, lüks tatiller gırla gidiyor, Ama şu kesin; hiç kimse mutlu değil, geleceğinden umutsuz üstelik,.. Her şey herkesin elinin altında, Öff desek hastane, off desek pastane Eğlen, gez-toz, har vurup harman savur, hayatını yaşa, Dünyaya bir daha gelecek değilsin ya, Tamam, öyle olsun ama, Bu sevgisizlik, bu kanaatsizlik ne yaa… Aşklar uluorta yaşanır oldu, bir gizemi de kalmadı tabii, Bu, şiirlere de bulaştı şarkılara da, eh yani, Hatıra defterinin yerini cep mesajları aldı, 40 türlü melodiyle çalıp insanın ayarını, dahası aşkın büyüsünü bozdular, O günlerin moda aşk ifadeleri olan İşlemeli mendiller, saç telleri, ıslık çalma, O gül gibi yöntemler, şimdi komedi filmlerine konu oldular… Saçlar ve favoriler 72 türlü şekil verilerek kesiliyor, Gençlerimiz askerlikten yırtmak için bin bir formül üretiyor, Moda da, İstanbul’ la aynı anda bizim köye de geliyor ya, Artık değmesin yağlı boya, Öfffffffffff, Öyleyse kimse kusura bakmasın, Ben mazimi geri istiyorum… Haksızsam söyleyin bana, Bir tek yalan var mı söylediklerimde, Çok düşündüm, ama çıkamadım içinden bir türlü, Böyle yaşamaya mı alışmalıyım, Yoksa mazimi özleyerek mi teselli olmalıyım, Yok yok, kararımı verdim, eminim ve son kararım, ben mazimi geri istiyorum. |