Zehire Müptela
Bir giz her mevsim
Kendi meyvasını açıklayan Ve metal bir çığlıktır zaman Ömrümüzün talanında Issızlığımızda yankılanan......... Tuttuğumuz yasların kehanetinde Nüshalaşmış ilişkilerin derin kederlerinde zor yılların yorgunu gövdemiz bir “hiç kırıklarıyla” titreyen sesimiz ve kendimize sakladığımız hüznümüzle kimseye okutmadığımız bir mektup gibi yaşadığımız ömrümüz hala acemidir ten ikliminin meyvalarını dişlemekte çünkü biliriz; ruhumuz meyvayı değil, zehirini sevmekte.... yaşama telaşının galeyanında, onarılmaz acılar tattığımızda, ve hiç yoksunmadan, durmadan; ölümüne yaşadığımızda, bir siren sesi gibi göz ucuyla yakaladığımız kayan yıldız gibi, birdenbire; geceden arta kalan rüyayı hatırlar gibi geldiğinde hesaplaşma vakti anlarsınız ki, hayat; maskesini kaybetmiş bir yalan ve şimdi iklim borandır; kanınızı donduran........ Artık önemi yoktur ezberinize aldığınız kırçiçeği isimlerinin şiirleriniz soğuk bir damgadır tarihinize vurduğunuz ve yüreğinizin coğrafyasında sakladığınız eski aşklar yatağını bulmuş nehirler gibi akıp gitmiştir size kalan; en derininden bir ah çeker gibi; o şarkıyı söylemektir....... Herşeyi bağışlatan uzaklıkların ve aşkın bilinçaltında yatan tüm duyguların sağlamasında elimizde kalan; derin bir iç çekiş gibi kabullenmektir; biz aşk denen meyvanın zehirini sevdik siz de bilirsiniz ki; biz aslında kendimize zehirdik....! Bilme vaktidir; ne kayan yıldızların en büyüğüyüz ne de koparılan çiçeklerden “ortanca” sunulan zehirin şehvetinden hesapsızlığından, tarifsizliğinden sakınmadan ve korkmadan aldırmadan iç kanamalarımıza tüm cüretkarlığımızla bir mezar yalnızlığı vaktinde kendi kendini sokan bir akrep gibi o zehiri yeniden içeceğiz ve o son dozu akşamdan kalan bir yıldız gibi bekleyeceğiz...... |