Aydın Sıkıntısı
çığlığı tekrardan bileğime düşüren bu azgın bu bilinemezlik yüklü acımasız dünyanız
içine tükürdüğüm bu kaldırımlardan ne bir umut var ne bir ses beni gökyüzüne buluşturmaya tesellimi şimdi küfürlerimde arıyorum senin de onun da içine edeyim o dengesiz dünya düzeniniz beni yerden yere vura vura içimden akan bu irin şimdi gözyaşlarınız olsun elime fikrime tutuşturduğunuz bu dünya bu küre şimdi sizin olsun: ben istemem yapıp yapacağınız dolandırmak-aldatmak-yanıltmak içimden şimdi korkunç bir sitem çıksın her bilmem necinize yeniden yeniden yepyeni yıkanmış yıpranmamış bir kavramla ben çıkıncaya dek içimden alıp götürün bütün gençlik hayallerimi bana biraz hüzün biraz sinir biraz dargınlık bırakın ne de olsa yıpranmama, içinden çekip yakınmama ne bir ses ne bir soluk vereceksiniz siz de beni anlayamacaksınız herkesin herkesi anlamadığı gibi en çoğu süs yaparsınız hayatınıza imgelerimi-kafiyelerimi-hayallerimi yani şiirimi beni mutlu sayarsınız, âşık sanarsınız gözünden öpeyim senin, elinden, bacağından: benim sevdiğim, sevmeye uğraştığım haydi beni koyma bu çetref dünyanın çirkef insanlarına gayrı mutlu etsin beni “umut” dolu dünya dünyamız olsun yeni ufuklara bezenmiş yenilikler, anlayışlarla dolu ellerinden, gözlerinden her uzvundan peki siz, yine beni asarsınız darağacında, astığınız gibi yüzlercesini kafanızı koyar bir doğrultuya ilerlersiniz, sürersiniz kör dünyanızı oysa “sen” beni al, harmanla, büyüt ellerinde gayri mutlu olsun “umut” dolu dünyamız açan halkımızın, yinelenen sözlerimizin ve doğan yeni fikirlerinmizin emekleme patırtısında |