İçimin Sıfır Noktası
Ben öldüğümde
içimden bir dolu kukla çıkmış ipleri çalınmış sevapların ağlayabileceği kovuklu ağaçlardan yapılmış gözlerinden düşen gözyaşları tek tek kırılırken dudaklarımın üstünde tüm günahlar meleklik sınavındaydı üstlerinde çırılçıplak bir çarşaf upuzun bir karanlık bu gördükçe sünen korktukça sünen ağladıkça koyulaşan İçinde irinli rüyaların beslendiği buruş buruş bir karanlık bu gittikçe aşağı düşen tabelasız bir karanlık bir tek kılavuz var bu siyahın içinde o da beyazı çalınmış namuslu bir renk sadece taşlı bir yol taş taş taş gibi taş gibi geçmişiyle kenarda bir ızgara biriken gözyaşları için köşede bir sokak lambası sevişemeyenler için duvarda bekleyen sarmaşıklar aşıklar aşıklar pek bir sarmaşık kısacık bir yol iki adımlık hayatın teras katında taşlı bir yol mühürlü yol sınandık gölgelerin sırtında göç eden aynalarımızın içinde sınandıkça suya döndük, dibinde kanayan karanfillerin olduğu karanfiller limanına vardık ama en sonunda, çivilenmiş acılarımızdan kurtulup işte orada akrep ve papatya, el ele ki dokunamadık ne akrebe ne de papatyaya işte o anda bir okyanus kuşu, bıraktı kanatlarından pırıltısını alnımıza seyir defterimizin üzerinde masmavi bir kelebek mutlu kaşifin gölgesinden yağıyor yollar hasretle bizi bekleyen masum ufuk çizgisi göğsümüzün içinden çıkmaya çalışan, tahliye edilmiş arzularımız Köz yeniden hazırlanıyor kıvılcım olmaya İşte böyle göründü ve yineleniyor sürekli kırkikindi yağmurlarının arasından gözüken yollar yıldızlardan savrulan köpüklerin parmaklarımızın ucunda nasıl da mutlu çığlıklarla patladığı İşte orada göğsümün kıyısında bir yanardağ düşledikçe patlayan, düşledikçe patlayan |