Silvan'da Festival
Şimdi nasıl kahrolası kelimeler dökmeyeyim,
Hasret, özlem dolu buruşturduğum, en küfürlü cümleleri paylaştığım, ’Sevgili günlük diye başlayan’ can dostuma, Yaşanan acıları, yalancı gülümsemeyle sadece halı kenarına gizlemeye çalışan ey halkım, korkuları; döndükleri her köşe başında sur taşlarındaki kitabelere kanla yazılmış, her karanlık çöküşünde bülbül sesini, kursağında bütün acı kelimeleri saklamış baykuşa benzeten; masum dostlarım, Her sokak başında eşkal soran, kurşun yerine midesine kan doldurmuş kalleş mermi kovanından oyuncak yapan ve sekseklerinde sayı yerine faili belli lerin isimlerini zikreden, memleketimin bahtları ziftle kaplanmış pamuk yürekli çocukları, Elbattan sessizce Silvan’ı gözleyen, gülümseyerek sonsuz yolculuğa, beriklerine azık koyamadan yolladığımız, isimleri anıldıkça tüylerimizin kirpiye özendiği, önünde bitmesin diye, milyonlarca düğme-ilik açtırdığım gömleğimle eğildiğim kahraman ve suçsuz; Zekiler, Eminler, Mehdiler, Mehdiler, Mehdiler… Selam sana, ömrümde veda etmeyi aklımdan bile geçirmediğim, coğrafya dersimde sınırlarını Asya’nın neredeyse tamamı kadar çizdiğim, Yüreğini kan yerine pamukla besleyen Farqin’im. Selam sana yüreğim kadar yakın ve sıcak, ismi bile konmamış, dünya dışında kurulmuş sanal köy kadar uzak olan Farqin’im. Nasılda o sapı acı travma ağacından yapılmış baltasını, bir daha selamlaşmamak üzere yerin bilmem kaç kat dibine gömmüş; Farqin’li, Analarım, bacılarım, kardaşlarım ve can yoldaşlarım. Ellerinde bayraklar geçmişe inat avazlarını top mermisiyle yarıştırırcasına göğe fırlatan can yoldaşlarım. Sokaklarında, Azizoğlu meydanında, duvarlarda asılı “Sus Hemşiresine” inat avaz avaz bağırıyor Silvanlılar. Hassunéde degbejler divanı kurulmuş, heyladılo larına yedi uyuyanlar bile duyarsız kalamamış. Silvan’da festival varmış o kabus günlere inat. Duydunuz mu dostlarım Silvanlılar yeri göğü inletmiş. Murat FarQin’i |
silvan,
görmek istediğim vatan.