EY GİDİ GÜNLER EY!Hayatımın yemyeşil,cıvıl cıvıl baharıydı Üniversiteyi kazandığım yıl Küçücük bir dünyanın kapısı Ardına kadar açılıyordu o yıl Issız sahillerde sendeleyen gemim dalgalarla boğuşmaktan, dağların heybetinden ve de su almaktan kurtulmuştu artık. Artık limani belli idi bu geminin artık demir alma vakti gelmişti, hayatın acımasız dalgalarına, ezip geçen yağsız çarklarına, sıra sıra geçit vermeyen dağlarına, alın yazısı gibi hayat çizili yollarına, açılma vakti gelmişti artık. Durmak mola vermek yoktu bu yolculukta daima ileri....koşar adımlarla. belki dönüm noktasıydı hayatımın belki hayatımın kervansarayıydı bu gemi o her zaman sevdiğim,bazende kederlendiğim, hayat kervansarayı....hayat yolculuğu.. artık bende hayata atılacaktım ayakta duracaktım belki üzülecek hırpalanacak ama adam olacaktım,Mühendis! o her zaman hayl ettiğim şuursuzca istedğim,Mühendis oacaktım.. artık yola çıkmalıydım beni bu gemiye bu yolculuğa bu günlere getirenlere vedalaşmalıydım Babam...! hayat yolculuğunda tek kılavuzum vedalaşınca bana güneşli günde yağmur yağdırdı gözleri hayatını bir film şeridi gibi gözlerinde gördüm ağlamayacaktı, bana belli etmeyecekti üzüntüsünü içindeki hüzünlü sevincini hissettirmeyecekti ama yapamadı bakındığı dağlar gözlerini kaçırdığı yollar ona yardım etmedi yenemedi yüreğini elime harçlığımı verip ’Kendine dikkat et,uğurlar ola’ deyip boynuma sarıldı patladı doyasıya ağladı ama sevinçli ağlıyordu babam çünkü tutunduğu tek dalı filizlenmişti yeşerecek, meyve verecekti gittiği yerden meyve ile dönecekti oğlu tatlı bir meyve ile ’Diploma’ ile bense elini öptüm sadece hayr duasını aldım söz söyleyemedim yüreğim düğümlenmiş hislerim firar etmişti adeta.. Anama döndüm,anam benim babamı daha fazla üzmemek onu hırpalamamak için var gücüyle savaşıyordu yüreği ile veda sözlerini gözlerinden okudum yüreği dağlanmıştı yine çünkü kuş yuvadan uçacaktı yad ellere gidecekti dayanamazdı buna ağlamalıydı ağlayıp rahatlamalı boynuma sarılmalıydı oda öyle yaptı boynuma sımsıkı sarılıp hiç bırakmak istemiyordu kulağıma ’Allah yardıncın olsun’ dedi ve elindeki hamaylı boynuma taktı ben uzaklaşırken su gibi git,su gibi gel diye bir bardak su döküldü arkamdan artık yoldaydım bende uzun uzun uzayıp giden Erzurum yollarında Üniveristeye geldiğim zaman yuvasız kuşlar misali dolaşıp durdum kaldırımlarda ama bu gemide herkes aynıydı hayalleri,hedefleri ve acı kaderleri ile herkes aynı idi bu gemide çünkü hepimiz yolcuyduk bu gün var yarın yoktuk.... Memleket kadar acı sohbetlerimiz en az hayat kadar zor derslerimiz bizi bu yoldan alıkoyamazdı çünkü,tek yürek tek vücut olmuş vatana hayırlı evlat olmak ve sevdiklerimizi sevindirmek için var gücümüzle savaşıyorduk havası kadar temiz insanları rakımı kadar şanlı tarihi ile bizi bağrına basan erzurum bazen yaptıklarımızdan şikayetlerimizden bikmiş olacak ki bize kızıyor bizi yutmak istiyordu gece ve gündüz peşisıra olmuş ardınsıra yürürken bizide ardına takıp sürüklüyordu bu esnada birbirimizle kaynaşma dost olma yol arkadaşı olma yolunda uzun merhaleler katettik... sanki alın yazısı imiş gibi hergün çarşıya çıkardık bir kuş misali memlekete uçar hasret giderip gelirdik geçtiğimiz caddenin parke taşları piyangocunun ’yarın çekiliyor’ narası kasetçinin bize inat memleket havaları çalması her aradığımız kitabi bulduğumuz tek dostumuz sokak kitapçisi sanki bizim için vardı çünkü bizim gemi kitapsız kitapçi biizm gemisiz yapamazdı her zaman ki köşesinde ne alırsan yüzbin diyen isportacı sokağın biricik külubesinde ümitle otobüs bekleyen yolcular ’Üniversite,araştırma’ diye bağıran elleri yumak yumak müavin çocuklar her gece konuğu olduğumuz memeleket kadar sıcak postacımız bizi yabancı diyip dışlayan bir jilet gibi keskin nadide erzurum sovuğu altı ayda bir dağların ardından bize hal hatır soran güneşimiz bizim bir yıllık hayatımızdı bazen acımasız bazen şevkatli ama her zaman bizim olan hayatımız haftada bir sinemaya gider hayranı olduğumuz artistleri seyreder binbir türlü hayaller kurardık dönerken filmlerin kritiğini yapar çeşitli yorumlar getirirdik herkes kendinden birşeyler ailesinden yavuklusundan hatta sılanın taşından toprağından bir enstantane anlatırdı biraz hüzün biraz keder biraz gözyaşımızla saatlari kovalardık memlekete gitmek gidip hasret gidermek özlemiyle,sevgisiyle yandığımız sevdiklerimize kavuşmak için saatlere düşmandık.... devamı gelecek |
Meyvenin en güzel ve olgunu olman dileklerimle
Tebrikler