İs ile PiyonŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Dalkavuk Nedir?
Kendine fayda sağlayacak durumda olanlara yaltaklanarak ve böylelerini eğlendirmek üzere soytarılık yaparak geçimini sağlayan kimse. Dalkavuklar menfaatleri uğruna insanlık haysiyetlerini korumayan, doğruluğa önem vermeyen kimselerdir.Kendi çıkarları için doğru olmayan şeyleri, başkalarının zararına olsa bile, yapmaktan ve düşünmekten geri kalmazlar; böylece kendilerine faydası dokunacakların daima hoşuna gidecek yolu bulmaya çalışırlar. DALKAVUKLUK Bir kimse sende olmayan vasıflarla överse, sende olmayan kusurlarla da yerebilir. (Ali Zeynel Abidin) Bizi tenkit ederek kurtaran dosttan, kaybımıza sebep olan dalkavuk çok zaman daha itibar görür. (Delavigne) Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha verimli olursa o ülke batar. (Montesqui) Dalkavukların yüzüne toprak saçın. (Hadis-i Şerif) Dalkavukluk, devlet adamlarının çevresini sarmış bir çemberdir. (Montesquieu) Dalkavuktan sakınınız, çünkü o insanı boş kaşıkla besler. (Casisno de Gregrio) Eğer düşmanlarınızı gülünç gösterip mahvetmek isterseniz, etrafını dalkavuklarla doldurun. (Edmound Jaloux) Şimdilerde onlara genellikle ‘ Duygusal zekaları süper insanlar’ deniyor ama dalkavuklar tarihin her döneminde varolan insanlardır. Osmanlı tarihi de bu konuda diğer kültürlerden faklı değildir. Sultan I.Mahmut dönemine ait bir belgede efendisinin bir dalkavuğa yapabilecekleri ve bedel olarak da ödemesi gereken ücret ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Tarifeye bir göz atalım; - Dalkavuğun burnuna fiske vurma (fiske başına) 20 Para - Suratına tokat atma (tokat başına) 30 para -Yüzüne mürekkep veya kömür karası sürme 37 para -Bir salkım üzüm sapı ile birlikte yedirme 40 para - Kel başa tokat atma (tokat başına) 45 para - Üzengisi olmayan haşarı hayvana bindirerek olacakların seyredilmesi 300 para - Kuyruğu dışarıda kalmayacak biçimde ağzına fındık sıçanı sokma 400 para - Bostan dolabına bağlayarak manda gibi çevirme (bir devir için) 600 para Dalkavukluk hiçbir devirde kolay zanaat olmamış galiba! - On yedinci yüzyılda Osman Dede adıyla tanınan bir deli, Aksaray’da bulunan Yeniçeri kulluğunun önündeki taş kaldırımda tam 50 yıl yaz-kış anadan doğma çıplak bir halde oturmuş. Yerinden yalnız zorunlu ihtiyaçları için, o da gece geç saatlerde ayrılırmış. Osman Dede birgün kılık değiştirmiş halde dolaşan zamane sultanı IV. Murad’ı gördüğü zaman ona ‘Murad! Murad! Dul ananı bana nikahla verir misin?” diye bağırmış. Herkes adamın anında idam edileceğini sanırken Sultan sakin bir şekilde sarayına dönmüş, hatta o gece geçirdiği bir siroz kriziyle ölüm döşeğine düşmüştü. Osman Dede bir süre sonra yine kaldırım üzerinde eceliyle ölmüştür. - Osmanlı tarihinin oburluğuyla ünlü adamlarından biri de yenilikçi Sultan III.Selim’in azılı düşmanlarından biri, ‘Aygır İmam’ lakaplı Derviş Efendi diye bir yobaz dır. Bu adam bir keresinde iki okka (2.5 kg.’dan fazla) pastırmanın üzerine kırk yumurta kırdırarak bir leğen dolusu pastırmalı yumurtanın hepsini yemiş ancak hemen ardından dil şişmesi sonucu, dili ağızına sığmayıp boğularak ölmüştür. - 1618 yılında Budin valisi olan Karakaş Mehmet Paşa’dan İstanbul’a gelen bir mektupta Macaristan üzerinde daire şeklinde siyah bir bulut belirdiği ve bu buluttan kan gibi kırmızı bir yağmur yağdıktan sonra her biri 3-4 kantar ağırlığında kara, taş gülleler düştüğü yazılmıştı. - On altıncı yüyılın ünlü okçu ve pehlivanlarından biri olan Ahmet Ağa 75 yaşında iken bir gün Okçularbaşı’na gidip yeni bir yay ısmarlamıştı. Esnaftan bir delikanlı şaka yollu ‘Artık ihtiyarladın pehlivan! Kolunda yay çekecek kuvvet kaldı mı ki?’ diye sorunca Ahmet Ağa atını çarşının çıkışına sürmüş ve kapıdaki zincirleri elleriyle tuttuktan sonra bacaklarıyla kavradığı atını da kendiyle birlikte havaya kaldırarak gülmüştü; ‘Eh oğul, pazularımda azıcık birşey kalmış gibi!’ - II.Mahmut dönemi Kaptan Paşalarından Kırımlı Ramiz Paşa bir masalda duyup aşık olduğu ‘Hatai cariyeler’den birine sahip olmak için Gürcistan, Kafkasya, Mısır hatta Cezayir’e adamlar göndermiş ve binlerce altın harcamıştı. Kaptan Paşanın bu Hatai cariyelere kafayı takmasının nedeni ise masalda anlatıldığına göre ‘Hatai cariyelerin ebedi bakire olması’ idi. - Kanuni Sultan Sülayman ömrü boyunca sağ kulağında bir küpe taşımıştır. Bu küpe kulak memesindeki altın bir halkacık ve fındık büyüklüğünde, armut biçiminde bir inciden oluşuyordu. - On sekizinci yüzyılda Osmanlı’ya İtalyan bir top yapım ustası getirilir. Ustanın adı Balmesso’dur. Adam mükemmel denilebilecek dev bir top dökme işini başarıyla kotarır. İş topa ad koymaya gelince elbette ki Tophane ustalarının ağzında zaten bozulmuş olan İtalyan ustanın adı akla gelir: Balyemez topu. - Osmanlı padişahları arasında, Yavuz Selim’den itibaren, kesilen saç ve sakallarını altın leğende gül suyu ile yıkayarak Medine’ye gönderme ve Muhammed Peygamberin mezarı yakınlarında gömdürme adeti olmasına rağmen, hiçbir Osmanlı padişahı asla hacca gitmemiştir. ALINTI İs ile piyon bileşmiş tek kelimede |
Çok güzel dizeler kaleminiz daim olsun.
Saygılar.