Oysa ben... ölüyorum…akşamın sakin habercisi göründü denize inen sokağın köşesinden ağır ağır çıkıyor parke taş döşeli yokuşu yine eli kolu dolu yine neler getirmiş kaçtığım İstanbul’dan hatıraların kara yasına kara bir pelerin gibi ömrünce bürünüp de gönlümle hem dem inleyen Bestenigâr Kalfanın ömrüme mal ettiğim bestesince "çok sürmedi geçti tarâb-ı şevk-i baharım" diyen gençliğimi mi yoksa elli sekiz sonbaharın birikmiş nedametini mi getirdi Emirgân’dan artık sormuyorum ... bir acılı ikindidir bu sevda gibi vefalı sevgili gibi bigâne hasret gibi pervasız ve ben umarsız pervazsız pencerelerde unutulmuş kadife eskisi şarap rengi dilsiz perdelere tutunmuş lodos buğusu gözlerimde benden geriye kalan son aşkın ardından bakıyorum ... kasım rüzgarında uçuşan saçlarıma ayaklarıma dolanan kara eteklerime aldırmadan arsız zakkum pembelerini gölgelerin örttüğü sahile çöken akşam alacasına karışıp tarifesiz bir seferin son vapurunu bekleyen köhne Burgaz iskelesinde kimselere görünmeden tecessüs ışıltılı gözlerden kendimi saklıyorum ... dal ayrılmadan yeri belli olmaz derler ya kuru bir akasya dalı misali özlüyorum ben beni bendeki seni sendeki güzelliğimi ki şarap gibi eskidikçe güzelleşen sana yazılmış bütün şiirlerimi tekrar tekrar okuyorum velhasıl maziyi bir nefes gibi bu garip ikindi vakitlerinde böyle her gün derin derin içime çekiyorum ne gariptir ki soluk alamıyorum yetmiyor tutunmaya hayata ne acıdır ki yaşıyorum sanıyorlar her şeye rağmen acı bir tebessümüm şimdi bilirim uzak dost dudaklarında oysa ben ölüyorum… CEYDA GÖRK 16ARALIK2009 |
dizelerinize saygılarımla-snncn