Kırılma Noktasıkitabesi kazınır ömrüne yanılsamanın ağıt yakar gözlerin kimsesizliğe yabanıl tenlerde bin yıllık bir ağaç bin yıllık uykusuzluğunu saplar bağrına sancılı kırılgan bir nehir çağıldar mor daha mor daha da mor bir düşün kucağına yazgının rüzgarına nazlı nazlı salınan gönül saplama delişmen bakışlarını göğe tomurcuklandığın dala tutunamazken yol aklının kanatlarını diz kırıp otursun dizin dibinde gün gelir aşkın dergahında boynun vurulur rayihada yavşan kokusu mavi kelebekler uçuşur toprağına sözde sevgiler hayalet sevgililer kendimi kandırışım kendime baş kaldırışım putlaştırılmış bir sözcüğe yüz yıllardır tapınışım uyduruk bir sevda beleyip gözlerine ömrümün tam ortasına kırılma noktasına kimliği meçhul bir el’in savurduğu sen ! hiç dinmeyen fısıltı hangi kehanetten yamandı ömrüme hoyrat gözlerin varlığın değirmen taşı boynumda öğütüp ömrümü kül eyler yokluğun bir başka yıkım sızımli bir yaradan süzül benliğime arala biraz tenimi arka sokaklarımın köhneliğinde yürü hazan rüzgarıma karıl biraz bak! bir çingene raksa durmuş kor alevler üstünde göçebe bir adım talan ediyor bahçemi hangi iklimde çiçeklenir nisan eylül nereye dökülür hangi denizin bağrında uyur ida dağları karıştırıyorum artık ! bir kelebek ile aşkın ömrünü bir bir kayıyor sözcükler anlamlarından kayıyor gözlerimden yüzün ölümündür dilimin ucundan sızmayı bekleyen son söz.... 11 aralık 2009 suna hemengül |