Kanadı kırık artık kışlar
Kış yüzünü sisleriyle düşünce takvime
Gri saçları salınır yağmurun özgürce İçine girdiği girdaba yanarken yetim gözleri Sicim olur sonbahar uzarda uzar hazanlar Koyu bir yalnızlık sürmeye başlarsa ahu bakışlı dilber Ne hüzünleri boyanır artık kaşlarının ne kına yakar ellerine
Seneler saklar seneleri koynunda yılların en acıklı hikâyeleri Her soğuk taşında yalın ayak dudaklar bekler Ki tebessümü sitemlidir sus pus olur bekleme sokakları Uçuşan kar taneleri griye inat açarlar kanatlarını Kış koynunda ne açlar yatırır ve ne canı acır pencerelerin Bir buğdaydır kanadı donmuş umudun beklediği cam önünde Merhem olsan yar yarama merhamet istemem kör gömüyor ki Sırça köşk ne derdin var kış günü inler durusun Bilirim her damla çürütür içten içe ki yağıyor yağmurlar mütemadiyen Yetmezmiş gibi hıncını alır dalgalar eteklerinden gam dediğin atılmıyor Serseri esiyor poyrazı yüz yüze bilirsen etini İçi dışı kırmızı şimdi yağmurun soğuk ayaklı rüzgar Soyundu ağaçlar çıplak üşümüştür kediler yalın ayak
Bin yonca topluyorum kar üzerinde boynumda kolye hazan boncuğu Tek söze yıktığım duvarlar sırtımda kış içimde bahar Isıtır eskiden kalma mum ışığı odamı birde sigaram olmasa Sılaya hasret özlemlerim var kırıklarını eklediğim günlerim Yama yaptığım eski kışlarım canı çekilen ayaklarını okşadığım kedilerim var Sesini açıyorum şimdi antika radyomun ki o da yaşadı ben gibi |