Uzun YürüyüşŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 1990 Aralık ayında Zonguldak kenti haftalar boyunca neredeyse işçilerin yönetimine geçmişti.
On binlerce işçi her gün kentin içinde yürüyüşe geçiyor, yürüyüş sonunda Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) genel başkanı Şemsi Denizer işçilere hitap ediyordu. Sokaklar ve meydanlar işçilerin büyük coşkusuyla çınlıyordu. Polis hiçbir yerde görünmüyordu. Devlet yoktu. Zonguldak işçilerin kentiydi! Bu muazzam hareketliliğin ardında, hem toplu sözleşme pazarlığında tarafların anlaşamaması, hem de dönemin cumhurbaşkanı Özal’ın ve onun hakimiyetindeki ANAP hükümetinin, madenleri kapatma niyetini açığa vurmuş olması yatıyordu. Ağustos ayında hükümet kömür ithalinde gümrük fonunu kaldırmıştı. Kasım ayında toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken Devlet Bakanı sendikayı teslim almak amacıyla madenleri kapatma tehdidini ortaya atmıştı. Devlet “gruplu çalışma” olarak bilinen sistemi tasfiye etmek istiyordu. Bu sisteme bağlı olarak çalışan işçiler, dönüşümlü olarak, bir süre madende çalıştıktan sonra bir süre de köylerinde kalıyorlardı. Sistemin tasfiyesi 15 bin işçinin işini yitirmesi demekti. Çalışma Bakanı, (bir KİT olan) Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) artık bir ekonomik işletme değil, bir “sosyal işyeri” haline geldiğini iddia ediyordu. Çünkü TTK zarar ediyordu. Oysa bunun ardında, devletin 20 yıldır, Zonguldak’a, bırakın modernleşme yatırımları yapmayı, madenlerin sağlıklı ve güvenlikli biçimde kullanılabilmesi için asgari olarak gerekli olan idame yatırımlarını bile yapmaması yatıyordu. Madenleri kapatma tehdidi, Zonguldak’ın 32 bin 500 işçisinin sokağa atılması, aileleriyle birlikte yüz binlerin aç kalması ve Zonguldak kentinin tarihsel bir çöküntüye uğraması demekti. İşte bu ölüm kalım mücadelesinde Zonguldak madencisi, ailelerinin ve başta esnaf olmak üzere bütün kent halkının da desteğiyle Türkiye tarihinin en büyük eylemlerinden birine girişecekti. Madenciler, haftalarca Zonguldak sokaklarını, kapatma tehdidinin baş mimarı Özal’ı kast ederek “Çankaya’nın şişmanı, işçilerin düşmanı” sloganıyla çınlattılar. Hükümet hiçbir ciddi adım atmayınca da sendikanın önderliğinde Ankara’ya yürümeye karar verdiler. Bu, bazen yapıldığı gibi, otobüslerle belirli bir mesafe gittikten sonra kent merkezinde yürüyüş yapılan eylemlere benzemiyordu. Yüz bin kişilik yürüyüş kafilesi dört koca gün boyunca, Zonguldak’tan İstanbul-Ankara yoluna kadar yürüdü. Geceleri yollardaki kasabalarda konaklanıyor, sabah olunca kafile gene yola düşüyordu. Dağ taş madencinin sloganlarıyla yankılanıyordu. Kafile Ankara yoluna ulaştığında bir jandarma barikatıyla durduruldu. Yüz bin kişilik yürüyüş kolunu, hele morali böylesine yüksekken, hiçbir barikat durduramazdı. Ama sözde sosyal demokrat sendikacılar, GMİS yönetimini ve başkanı Şemsi Denizer’i yürüyüşten vazgeçmeye ikna etmek için oradaydı. Sendika yönetimi bu büyük işçi ordusunun gerisin geriye Zonguldak’a dönmesine karar vererek Türkiye’de sınıf mücadelesinin önündeki büyük bir fırsatı harcamış oldu.
Ta Osmanlı’dan beri alışmıştı madenci (1908)
Hakkını almak için olmuştu direnişçi Birçok yoldaşını da bu uğurda kaybetti (1965) Alpagut ocakları bu olaya şahitti Bir dargın bir barışık epey yıllar eskidi İşçilerin hakları sömürüyle eridi Derken gün geldi çattı karar verdi işçiler Kadın erkek demeden yollara döküldüler (1991) Uyanmıştı Zonguldak haykırıyordu özden Kömürden sürmeleri silmemişlerdi gözden ‘’Bu ocaklar bizimdir’’ dedikçe korkuttular Miting alanlarını tek yürek doldurdular Dize geldi sendika işçiye mecbur uydu Savunmak zorundaydı görevi zaten buydu Ve dört Ocak gününde Zonguldak yürüyordu Çankaya’nın Özel-i bu da fazla diyordu Yirmi beş bin kişiyken oldular yüz binlerce Devrek’te mola verip sarıldılar kardeşçe Köylünün ekmeğini aşını paylaştılar El ele tutuşarak halaya karıştılar Dorukan’da kesildi ilk kez işçinin önü Hazırlıklıydı işçi düşünmüştü bu günü Var güçle direndiler ‘’sattırmayız’’ sözüyle Dediler ‘’dönemeyiz Ankara’ya git söyle’’ Dellerderesi’ndeyken yollar yine tutuldu İki yüz emekçiye kelepçeler vuruldu Sendika tamam dedi bahanesi hazırdı Onca yolu almışken geri dönüş başladı (112km) ‘’Canlarım’’ diyen lider meğer imzayı atmış Namını arttırırken işçisini kandırmış Böylece alın teri beş paraya satıldı ‘’Uzun yürüyüş’’diye sadece namı kaldı Direnişin sonrası Zonguldak unutuldu Madenler özelleşip patronlara sunuldu Odur budur çaresiz suskunlaştı işçiler Sesini çıkarırsa bilirler ki, işsizler. 16 Kasım 2009 Gülden Işık |