DERMAN DARBE ÇARE ZEHİRŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Komşu köyümüzden kadınlar bize ekin biçmeye gelmişlerdi, tabiiki onlar bize emanettiler, ablalarım kardeşlerimdi benim. Yanlarında erkek olarak ben varım. Gel ki korkulacak bir durum da söz konusu değil ama olsundu onlar bize emanettiler. Bu emanetlik duygusu içlerinde bir bekâr kız vardı ki bakmamı dahi engelliyordu, içim yanıyor amma bir türlü candan bakamıyor, benim yüreğimi yakan o ateşin encamını görmek istememe rağmen utanıp ta bakamıyordum. Yirmi-yirmi beş derece sıcaklık altında orakla ekin biçmek kolay olmasa gerek.Gel ki ben de onlar gibi mecburen ekin biçiyordum ama onlar daha zarif olduklarından,susuz olabilecekleri hem de ihtiyaçlarının olabileceklerini düşünerek,size şu yukarı ki gözeden su getiriyim mi zar zor diye bildim.O kız belini doğrultup başını kaldırıp bana bakınca,ay’ın on dördü olan o güzelim yüzünü görmüş gönlüm ister istemez kevgir gibi olmuş delinmişti....Tamamı dahi düz diyemedim... Hemen çeşmeye koştum sitilleri su doldurup,tarlaya geldim.Kadınları tanımadığımdan sırayla suyu veriyorum,dinlendikleri yerde.Suyu verdiğim kadın meğer o kızın yengesiymiş ki diğer bir kadın onun görümcesi burada diye niye yağcılık ediyorsun deyince,ben kıpkırmızı kesilmiştim.Ama o anda kızın yüzüne ikinci kez bakmış oldum ki onunda bana içten baktığını gördüm,içim eridi,gönlüme aktığını hissettim.O kadar masum,o kadar mazbut,o kadar zarif,bakıyordu ki,o an zaman dursun istedim,ama nerde zaman su gibi akıp gitti.Akşam ne zaman oldu anlamadım.. Ekin biçmeye gelenleri adet icabı köylerinin sınırına kadar götürdüm,kadınlar kendi hallerinde yürürken o kızın bana bir şey diyeceğini arada bir geriye çaktırmadan bakışlarından anlamış ben de fırsat vermek için yaklaşmıştım,yanına.Benim adım "Yaprak" dedi,bende hemen ben de Hüseyin,ancak diyebildim..Yarın gelecek misin dedim başka yerlere bakarak,gönlüme öyle bir köz koydun ki ömrüm sonuna kadar,sönmeyecek.Dedi. Ben yıkılmıştım takatim kesilmiş tere yağı gibi erimiştim. Allah’ım sevda denen şey bu ha demek diye sesli konuşmuşum... Kadınlar ne sevdası diye kendi aralarında fısıltılı konuşmaya başladılar... Ben ablalarım siz buradan öteye gidebilirsiz, yok derseniz köye kadar gelirim... Yaprak’ın yengesi yok Hüseyin san git daha yorulma, sözü beni rahatlatmıştı... Ondan sonra köylerine gider gizlicede olsa,uzaktan el kol hareketleriyle selamlaşır halimizi arz ederdik.. Ve gün oldu ben asker oldum, Kıbrıs harekâtına katıldım, beş-altı ay bende haber alamadılar, zaten elçileri de gidip-gidip geliyormuşlar... Çaresiz kalınca kabul etmiş yüreğini kanata-kanata...Onların köye teskere aldıktan sonra gittim hısımlarımızdan ziyade onu görmek için can atıyordum.. Orda öğrendim ki vermişler,gönlümü çalan,yüreğimi kanatan,bana aşkı,sevdayı tattıran,"Yaprak" artık bana nasip değilmiş..Ben kaderime boyun eğmiştim o gece nasıl kaldım bilmiyorum,sabahın karanlığında bana haber salmış ki eğer isterse ona kaçarım..Çok ağladım o kadar ağladım ki,ondan başkasını seveceğimi hiç ama hiç sanmıyorum..Sen artık bana,tarlaya gelen o,ablalarım gibisin, her iki cihanda mutluluklar dilerim,eğer köyde olursam mutlaka düğününe gelip seni allı duvağın altında güler yüzünü görmek isterim.Dayanabilirsem...Elvedaa sevda çiçeğim.Elvedaa. Sevdiğimden miras kalan Biraz darbe biraz zehir Benim gibi boşa yanan Yiyer darbe içer zehir Her günümde bin bir çile Çok çektirdin bana niye Nasıl düştüm ben bu derde Derman darbe çare zehir Kan kusuyorum git gide Altın leğen olsan bile Bana artık faydası ne Hayat darbe yaşam zehir Bana umut veren sendin Sensiz dünyam boştur derdin Sevdim deyip ömrüm yedin Elin darbe dilin zehir… 03.03.1983.Hüseyin DAĞLAR. |