0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1007
Okunma
Bayram gelmiş, bayram gelmiş...
Anne bayram ne demek? diyordu küçük kız...
saçları dağılmış, elleri yüzleri kara içinde...
"Anne bayram ne demek?"
"Bayram" dedi. Anne boğazı düğümleniverdi...
Ekledi "Bayram...."
Ne diyeceğini bilmedi...
Bilemedi Hacer kız... Bayram.... Bayram...
Derme çatma, barakada gecirdiği yılları anımsadı....
Bir de eski çocukluğunu...
Sevdiği uğruna terk ettikleri......
Çocuk annesi’nin şalvarından yakaladı.
Bir şey vardı. Evet bir şeyler yakalamıştı...
Soruyu tekrar tekrar, tekrarladı..
"Anne Bayram ne demek?"
Bayram, bir zamanlar kendileri de bayram yapardı..
Koca konakta, O sabah güneş bir başka doğardı...
Erkenden kalkılır,
Caminin avlusuna dizililr..
Zengin-Fakir ayrıtetmeksizin sıraya girilir
Eller öpülürdü...
Öpülesi eller...
Ya para, veya şeker verirdi ya..
O an bütün dünya onların olurdu...
Bu gelenek var mıydı daha
Unutmuştu...
Sonra, koca avluda bir telaş başlardı..
Beyaz önlüklü kasaplar, satırlar, bıçaklar...
Koçlar, dizilirdi sıra sıra...
Beyaz gömleği kan olmuş amcalar...
"Allahuekber... Allahuekber....." nidalarıyla
Keserlerdi kurbanları...
Bir tarafta ateşler yakılır, bir tarafta gelen konutlar ağırlanırdı...
Arada da çocuklar uyarılır...
"Şekerle et yeme hasta olursun"
Kaç yıl geçmişti ki aradan daha
Unutmamıştı aslında.....
Hatırlamak zor geliyordu..
Nerden nereye gelmişti....
Eskiden olsa öyle mi olurdu?
Eskiden olsa....
Suratında zamanın ustaca işlediği kırışıklar...
Gözlerinde yaş.......
Çocuk bu, soruyor işte...
"Anne Bayram ne demek?"