Eylül Bakışlı Kadınlar
Şafağın gözü Mata Hari
Ölüme, kurşuna gözleri açık Eylülce gülümseyen Kızıl saçlı dansöz kadın Sinekli bir bakkaldan Sultanahmet’e uzanan miting ilahesi Mısıra yobazlardan kaçmak değilse kurtuluş Halide’si Edip’ti o destanın adı Sen bilge sen hatip ülkem kadını Ne çok özlendin bilsen ‘Zalim değilim, içtenim yalnızca’ Değilsin manik- depresif dışında Giz dökümcü, yazdıkça yaralanan Şiirin tanrıçası Sylvia Plath Otuz iki yaşında gaz soğurmak Assia’nın nedeni miydi kızıl saçlı üzgün kadın? ‘Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim’ Ölüme yakışmayan yüzün Marmara’da ezgi miydi Nilgün Zelda? Sunturlu küfürler savurup gökyüzüne Uzun süre kalmak varken dünyada Kalbini yiyen kadın/lar gibi Sylvia mı vardı kendin olan mezarda? Gecenin sonsuzluğundan güneşe merhaba diyen Acem kokulu asil Furuğ Ferruhzad Ailede ilk ben öleceğim deyip gitmek Takmak ardına kız kardeşin Feri’yi Görmediğin oğlun Kamyar’ın dayanılmaz yokluğundan mıydı? Oysa koltuğundaki Şah, ‘Yeryüzü Ayetlerini’ yargılarken.. Dansöz izleyen günahkâr! Ama ben hiç sevmedim ki Destansı kadınlardı hayranlığım birde Eylül Ağlamak yakışırsa kadına en güzeliydi Sylvia Seni hep Cezmi’yle sevdim Nilgün, Eylül bakışlı kadın Her söyleşide dilinden düşürmediği adın ve şiirlerinle Ah Furuğ... Seni ONAT severdi, ben onu KUTLAR’dım Eylül söylencelerinde... Kadındır Eylül, Eylül hazan Hüzündür kadın, Kadın Eylül... |
UMUt ve DOSTCA