"NEY" AŞKIN SESİDİRŞiirin hikayesini görmek için tıklayın İşte Ney’in hikayesi...
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) edindiği bir sırdan dolayı içi içini yerken,derin bir düşünce halindeyken,Hz.Ali(r.a) yanına geldi Efendimizin düşünceli halini merak edip sordu: Ya Resulullah anam babam sana feda olsun,sizi böyle düşündüren,kederlendiren nedir? Efendimiz O’na: Ya Ali bu sırra dayanamazsın dedi. Hz.Ali(r.a.) ALLAHU TEALA’nın arslanı ALİ,hemen büyük bir cesaretle:"Efendim anam babam size feda olsun ne olur söyleyin" dedi. Efendimiz "Peki ya Ali" dedikten sonra açıklayınca sırrı Hz.Ali(r.a)’yi daha o dakika yüreğinde büyük bir sızı karşıladı ve "Efendim ben biraz dışarı çıksam müsade eder misiniz?" diye sordu ve çıktı... Hz.Ali(r.a) artık kendinde değildi,ne olduğunu anlayamadı kendine,dünya üzerinde en çok huzur bulduğu mekandan uzaklaşıyor ve Mekke dışında çölde kurumuş bir su kuyusuna kadar koşa koşa gidiyordu.İçi feci şekilde yanıyor bu sırrı taşıyamıyacam diye kendi kendine kahrediyordu fakat yapamıyacaktı bağırmak geliyordu içinden ve kuyuya eğilerek bağırdı:HUUUUUUUU!!!... Hazret rahatlamıştı ve tekrar huzur yuvasına doğru koşmaya başladı fakat o kurumuş su kuyusunu sıkıntı kapladı,sır onuda yaktı kavurdu,kuyu bile rahat edemedi ve içinden su fışkırmaya başladı.Su öyle bir çıkıyordu ki durmuyordu su ve öyle boşalmıştı ki taştı kuyu kendini aştı suyun boyu... Derken orayı bir sazlık kapladı,cennet mekanlarından küçük bir parsel halini aldı adeta... Bir gün o güzel mekana koyunlarıyla birlikte susuzluktan yanan bir çoban geldi.Susuzluğunu giderirken rüzgarın etkisiyle ses çıkaran kamışlar dikkatini çekti.İçlerinden bir tanesini aldı ve kopardı. Evine vardığında bir kenara koydu ve altı veya yedi ay hiç ellemedi sonra önce içini dağladı.Daha sonra üstüne yedi delik açtıktan sonra bir üfledi ki çıkan ses Hz.Ali(r.a.)’nin sıkıntısı,feryadı,haykırışı,rahatlayışı,açılışı olan HUUUU!!!... sesiydi. O an bülbüllere gam düştü gamlarından ötmeye başladılar güllere. Güllerin Efendisi Hz.MUHAMMED MUSTAFA(s.a.v)’in derdine artık herkes vakıftı kısmen ve dertleniyordu kahinat bi ahuzar eden o sesle: HUUU!!!...
Vaktile bir gönle aşkı demişler
Bil ama başkaya verme bu sırrı Vaktile dönülmez kasem vermişler Yanılıp akılla yorma bu sırrı Ağırmış öylesi, öylesi ağır Bir derin çığlık ki asuman sağır Ne yâri, ahbabı imdada çağır Kimsenin sırtına sarma bu sırrı Taşırma içinden, dışın bilmesin Ne hülyan, serabın, düşün bilmesin Ayağın duymasın, başın bilmesin Sahip ol, meydana serme bu sırrı Dolanmış takati bitene değin Bu sır ki kaddini aşar her dağın Tek çare ses vermez bir çöle sığın Yitersen hayıra yorma bu sırrı Bir kuyu, kör kuyu imdada ermiş Ve gönül bu sırrı kuyuya vermiş Tembihler içinde yoluna varmış Bir daha kimseden sorma bu sırrı Ya kuyu, ne çare yetirsin gücü Hudutsuz ıstırap, hudutsuz acı Taşmakta bulunca onca ilacı Sel olmuş etrafa, görme bu sırrı Bir sazlık büyümüş bağrında selin Gönlünü eğlemiş gören bir kulun O vakit hevesle kestiği dalın Yoldaşı diyerek derme bu sırrı O kamış dalından yontulan Ney’in Sesini dinleyin ve aşkı duyun Ney aşkın sesidir sonsuza değin Masal tezgahına kurma bu sırrı |