13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3087
Okunma

mâzi….
ne uzak
ve ne yakın
kapaklı bakır sahanda
kusursuz eski bir lezzet gibi halâ
durur damağımda...
ah..geçmişin o sevgili dehlizlerinde
mütemadiyen yitişlerle
niye hep o zamansız med-cezirdeyim
bir gider bir dönerim bıkmadan
kadife yosunları tenimde hissederek
ürkek adımlarım kayar küflü malta taşlarında
sonra derinde bir yerlerden
iç sızısı gibi perde perde
o güzelim tango sokulur usulca
nicedir misafirliği bilmem
o köhne lâternanın süsü solmuş tahtalarında
ah eder buğulu sesiyle
"mâzi kalbimde bir yaradır..."
durup dinlerim
o eski sevdaların iç burkan yalnızlığını
eflatun sislerin arasında döner başım
uçuşur eteklerim
döne döne savrulurum zamanın tozlarında
itiyadıdır
her gün mutlaka
sabah ezanlarının sabâlarında
tül sislere bürünmüş
beyaz bir yalının mahrem rıhtımı çıka gelir yâdıma
arka bahçede kuytu bir hanimeli çardağı
göz nuru dantel örtülü bir masada buluşur
mahçup saflığı eskimemiş
yaşlanmamış iki çift elin sıcaklığı
ve karanfil kokulu
tarçın kekreli
yakuti kırmızı bir vişne şerbetince
incecik kesme kristal bardaklarda yudumlanır
tazelenir sevda
gözyaşı gibi damla damla
akar içime eski zamanlar
sonsuzluğa İhlâs biriktiren
özlemi hiç dinmeyen bir ben kalırım
ve yaşarım
yorgun gönlümde vakarına gölge düşürmediğim
soylu suskunluğunda mahfuz
uğurlanmış genç bir ölünün ardından
gönderilen Fatihâ’larda…
Ceyda Görk