KÂR-I NATIK
KÂR-I NATIK Türk Musıkisinde sözlü eser formlarından biridir
Özel ve zor bir form olan KÂR-I NATIK larda ,her misrada veya beyitte bir Türk Muskisi makamının adı geçer ve bey,t bu makamda bestelenir Kâr-ı Natıklar genellikle ilk beyitte kullanılan makam ismiyle anılır(segâh kâr-ı natık... gibi) Bu şiirdeki beyit sıralaması bestekârın ve makam donanımları tekniği gereğince geçkilerin daha uygun yapılabilmesi için kardeş makamlara göre yeniden sıralanır. Bu çalışmamda sadece 25 makam üzerine çalıştım ki, genelde en bilinen ve kullanılan makamlarımızdır (bu çalışmamı, rahmetli üstadımız hocamız bestekâr Prof.Dr.Selahaddin İçli tarafından bestelemek üzere almıştı…Bil-vesile dua ile...Nurlarda yatsın…) ____________________________________________________________________ KÂR-I NATIK Gözlerde melâl, söz’de sitem, dil’de günahlar, Sevdikçe gönül, bitmeyecek biz’de SEGÂH’lar... Mâzide gönül, bitti ömür, bitmedi âh’lar, Bir semt-i vefâ’yı sorar, âsûde DÜGÂH’lar.... Mahzunluğu canlar yakıyor, neydi figânlar? Bülbül gibi hicrân okuyor, BESTENİGÂR’lar... Hüznünde bu akşam, ne uzak hatıralar var, Bir sevgili dost’un sesidir, ney’de HİCAZKÂR... Sevdâya adanmış gibi, meclisteki sazlar, Bir naz gibi yaksın bizi, KÜRDÎLİHİCAZKÂR... Hep âh.. ediyor telleri, yoksun mu devâ’dan ? Sorsak, yine sır vermeyecek, saz’ da NEVÂ’dan... Döndükçe semâzen, yücelir arş’a semâ’dan, Aşk buysa eğer, gül gibi bile kavruldu SABÂ’dan... Eylül’le solan bahçede, kim kaldı o yaz’dan ? Rüzgârla esip, söyleşiriz , aşk’ı HİCAZ’dan... Geçmiş gibi, dünyâ-yı emel , türlü günah’tan, Şâd eyliyoruz sevdâları, SULTÂNIYEGÂH’tan... Pervâne misâl, yanmadayız, derd-i firak’tan, UŞŞAK ile mihman oluruz, yâr’e uzaktan... Yakmakta bütün âlemi, şekvâsı muazzam, Aşk’tan bize tek hâtıra, sevdâ dolu HÜZZAM... Sevdâ-yı muhabbetle selâm, dostlara gitsin, Mızrap tele değsin hele, saz , RAST’ta gezinsin... Hep böyle donanmış gibidir, dört başı mâmûr, Rast’dan dolaşıp, meclisi coşturmada MAHÛR... Hasret ile, çöller gibi yanmaksa mukadder, Sevdâ yükü kervan bize , kervancı MUHAYYER... Mecliste bir âhû gibi raks’etmede ülfet, Bir nebze ışık hûzmesi ver, kalbe NİHAVEND Ney’lerle huzur va’dediyor aşk-ı ilâhî, Kalplerde bu dem, yaş döküyor aşk’a BEYÂTİ... Her nağmeye gizler gibi bir başka teselli, Yıllar yılı gurbet ilidir, dertli HÜSEYNÎ... Bin türlü sitem, aşk ôd’unu etmede zâil, Şâd’et ne olur, meclisi âhenk ile ZAVİL... Terk’eyleyelim derdi , bu dünyâ bize hiç’tir, Hem-hâl olalım meşk ile, dermânı EVİÇ’tir... Sevdâ gibi, vuslatla kuşanmakta da mâhir, Kâh gözyaşı seller gibi, kâh neş’eli TAHİR... Hiç kimse bu dem, cân-û dilin derdini bilmez, Hicrânı çiler SÛZ-İ DİL’im , mihneti bitmez... Kim derdi gönül, aşk ile derd’nâk olacaktır, Sevdâyı yazan yâr eli , SÛZNÂK olacaktır... Çöller dolaşan hasrete taksam bile pervâz , Gitmez, yine dillerde kalır, yâreli ŞEHNAZ... Aşktan yana, bin hâtıra kalplerdeki her iz, Cânâna sitem türküsüdür, dildeki NİKRİZ... Her nağmesi ruhlarda serâzât dolaşırken, Mızrap da yanar, tel de, FERAHNÂK okunurken... CEYDA GÖRK |