===HASAN’IM AH HASAN’IM===Kurtuluş savaşı yılları; Zalim düşman sarmış bütün vatanı, Her yanda savaş, Her yanda şehit kanı… Koşuyorlar ölüme… Kurtarmak için VATANI… Hasan öksüz bir çocuk, Ana yok, baba yok. Üç ağabeyside gitti Çanakkale’ye, Şehitlik haberleri geldi geriye… Hasan’ım yıkılıp döndü deliye… Düştü yollara gece gündüz yürüdü, Çarıklarının altı yürümekten çürüdü… Yalın ayak vardı şehre… Doğruca koştu toplanma yerine… Komutan baktı sırada bir çocuk, Ayakları çıplak, yüzüyse donuk… Hemen gitti onun yanına: —Adın ne senin? —Hasan efendim. —Hasan bu halin ne, ne işin var burada? —Üç gündür yoldayım; ondandır bu perişan halim. Bir dinleneyim bak, çakı gibi asker olurum. Beni de gönder cepheye ne olur komutanım… Ben de vatanımı savunayım… —yaşın kaç Hasan? —On buçuk… —Buçuğu söylemesen olmaz değil mi? Savaş çocuklara göre değil Hasan. Vatanımızı kurtaracağız sen git evine, Al şu parayı da bir çift çarık al kendine… —Eve gidip ne yapacağım? —oyun oynarsın, topraktan evler yaparsın; Kağnılar yaparsın, atlar yaparsın.. —komutanım şehitlerimin kanı var, o toprakta, Utanmadan nasıl oyun oynarım… Ne olur beni de götür, su taşırım, yük taşırım. Komutan bu ısrarlar dayanamayıp, aldı yanına… Cephede Hasan bir kartaldı; Askere su veriyordu, mermi veriyordu; Sevgi veriyordu güç veriyordu; Gözcülük yapıyordu; Bazen de düşmana tuzak kuruyordu. Yüreğini ortaya koyuyordu; Vatan aşkıyla yanan yüreğini… Bir gün Hasan’ım geldi, kana boyanmış, Silahlar sustu toprak ağladı. Hasan’ım ah Hasan’ım Ben sana nasıl nasıl yanarım… Yılmaz çelik |