BİR GARİP ÜZÜM VE ONUN HÜZÜNLÜ YAPRAĞI
Sondan başa doğru yazılan bir şiir bu
Şiirin hem ilk, hem son kıtası Asla yıkılmayacak bir tabu Bir garip üzüm ve onun hüzünlü yaprağı… Şu gördüğün basmakalıp köprü Uç uca eklenerek oluşturulmuş Üf desen yıkılır, çığlık atsan yıkılmaz Bu illet köprü geçit vermez artık Giderayak çingeneleşiyor Bir kır yolu da, bir kır yolu aç bana orman En sa’d taarruzun savunmasında Yarı yolda kalmayayım. Hayat uzun metrajlı bir film değil mi? Geçmiş geleceğin figüranı Hangi mirattan dikizlersen geçmişi Dibe vuruş seyirleri hep aynı Fakat kaseti sarmış bu filmin yönetmeni ben değilim Bir garip üzüm ve onun hüzünlüğü yaprağı… Bir feryat tüter Ateşini haksızlıktan alan gözlerinden Sonra kin bürümüş dumanları arasında zamanın Her küfür ayrı can yakar Her ısırığın bıraktığı iz farklıdır, birbirinden Evla bildiğin sözcüklerde Bir aksesuar olarak kalırsın Elini-kolunu bağlarlar Kendinle ters köşeye yatarsın öylece Eğer ki bir gün, musluğu açtığınızda Su yerine kan akıyor görürseniz Şaşmayın dostlar, aramayın sakın dostlarınızı Bu fosfor bombalarının, Bu mitralyözlerin mucidi ben değilim, Bir garip üzüm ve onun hüzünlüğü yaprağı… Son şiirimi musalla taşıma yazacağım Pek tabii ki olmayacaksınız yanımda Yalnız kalacağız hep beraber Ben Ötede mezarlığın köşesinde unutulmuş derme çatma bir çardak Çürümeye yüz tutmuş üzümler… Ve onun hüzünlü yaprakları… |