SÜRGÜN BATAKLIĞINDAI Havayı koklayarak gelen köpekler Sıcak nefesimle, acılı sesimi aldılar Ben uzun ve yorgun bırakan koşularda Çamurdan çok Sulara salan bedenimi Güneş kesilen benliğimle Bir gizil rahip olmayı denedim Sürgün bataklığında! II Böyle bir gizil rahip Ve gizemli bir dilden Mırıldanırken sözcükler Başkalarına anlamsız gelen ağlayışlarla Gözpınarlarımı mermi yatağı yapardım Oysa dolunay yoktur gökyüzünde Hilal tüm ihtişamıyla doldurmaktadır Dondurmaktadır gözlerimin menzilini Ne tuhaf düşman kesilmiş Dost bildiklerim Ardımda Gestapo ve enikleri Dişlenerek ya da sürünerek Ölüm arası Seçimde ki şanssızlık Sürgün bataklığında… III Gözlerim çelik Mil çekilmiş huzuruma Sarsak ve sersem beyinlerin Buyruklarını dinler burda ayaklar Konuşmayı, konuşmayı unuttum Tüm yaşamam gerekenleri Sahi “Ben nereden geldim?” Bir yanılsama mı Cennet, vaadolunan? Benim pazularım mı, dişlenen elma? Yoksa taht-ı cennet Kalp kaslarından mı mültecinin? IV Şarap niyetine içilen Yoksul alınteri mi çalışanların? Ekmek diye nitelenen Kültür ölüleri mi? Koşuyorum saz Sis Ve puhu sesleri arasında Ürkek, şaşkın Bir o kadar Faltaşı bakışlarım Sürgün bataklığında... V Kaçarken korkunç geleceğimden Düştüm kaybedilmiş geçmişe Önümde sıra sıra dizilmiş dağlar Başları onurlu Bahar mevsiminde ağlayıp Ak saçlarını eteklerine dağıtan, dağlar Sevgiyle baktım tarihine Tüm hataları kabullendim Sade bir alçak gönüllülükle Sonra Adli Hukuku Bilmi, çalışkan bir beyinle değerledim İnsanlığa ortak bir göz yarattım “Tanrı’nın gözüyle gözlesin!” diye onları! VI Sonra tarttım terazide herşeyi Ağır bastı yüreğimde tarihim Meğer tarihi de tarih yapan Tutkummuş özgürlüğe… VII Sonra ulaklar çıkarıldı her yana Yurt arayışında anılar Haklı çıkarttı fiilsiz faili Dağlar açıldı Geçit verdi, set, vadi Perdeleri çekildi ülkenin Yürek ormanında Zümrüt yeşile büründü dağlar Kalem biçildi, gövdesinden meşenin Ak kağıtlar biçildi Hazer’den mürekkep diye kan alındı Damarına kalemin Döküldü can buldu Tertemiz sayfalara Kendi külünden bir kez daha Yarattı kendini Anka Anlaşıldı ki düş gücüydü Çaresizlik anında zihne koşan Yine de mutlu rüya Sürgün bataklığında… VIII Aklıma düşüyor bir bir Şamil ve nur yüzlü müridleri Alnıma bir bir düşerken terler Korkuyor muyum tüm olanlardan? Hayır! Biraz göğsüm gerilir Güç ağına destek verir Gönül fabrikam Fakat! Fakat ardımda kültüre düşman Düşmanların köpekleri -Yasyabancı bir dünya!- İlkel deviniminden Kör geleneğinden güç alan Bense sürgün, bir başıma Tarifsiz düşünün Karmaşık sözlü hatibi Katibi olmuşum Sürgün bataklığında… IX Sonra sıradağlar üşüşüyor Çıkartıp da gösteremediğim yanlarıma Elle tutulamayan Ele hükmü geçen Gözle görülemeyen Göze hükmeden Selam çakıyorum Sürgün bataklığında İtler yetişmişler Eteğimi çekiştirip duruyorlar Lanet olasıcalar Bacaklarımı kemiriyorlar Bense artık korkuyu yendim Yenilmez sandığımı… X Artık çıkıyorum, kızıla çalan ufka Yukarılarda bir bayrak gibi Dalgalanma sevinci ve umuduyla Bekliyorum Vaftiz bekleyen çocuklar gibi Ateş basan alnıma Demirci Tlepş’in çekiç vurgusunu Öylece biçimlenip Yokoluşa Yangın yerinden halkıma Yeni bir yaratım Yeni bir Anka A şı lı yo rum!.... |