SOKAK ÇOCUKLARINAŞiirin hikayesini görmek için tıklayın SOKAK ÇOCUKLARI
Prof.Dr. Oğuz POLAT 2000’li yıllarda ilgi çekici konulardan birisi de, dünya teknolojik olarak inanılmaz gelişmeler gösterirken, korunmaya muhtaç ya da özel hizmet götürülmesi gereken çocukların sayısının, gelişmiş ülkeler de dâhil olmak üzere, dünya genelinde artış göstermesidir. Bu çocuklara baktığımızda; evde dayak yiyen, sonra bu şiddete dayanamayarak sokağa kaçan, burada da suça itilerek yaşayan çocukların olduğunu görmekteyiz. Bu çocuklara sağlık dışı koşullarda çalışan çocukları da eklemek gerekir. Hepsinin ortak özelliği bulundukları yaşın gerektirdiği yaşamı yaşayamamaları ve en çok gereksinmeleri olan ev sıcaklığından, ebeveyn ilgisinden, oyun oynamaktan ve sağlıklı beslenmeden yoksun olmalarıdır. Risk altında çocuklar değerlendirmesinde en önemli etken, çocukluk dönemlerinde yaşlarına uygun olmayan, tehlike ve riskleri içeren bir yaşam içerisinde olmaları gelmektedir. Her çocuğun doğal hakkı olan yaşına uygun bir yaşam yaşama boyutunun bu çocuklarda gerçekleşmediği gözlenmektedir. Gelişimin temel kurallarından olan her çocuk yaşının gerektirdiği yaşamı yaşamalıdır ilkesinin bu kategoride yer alan çocuklarda gerçekleşmediği görülmektedir. Oyun çağındaki çocuğun oyun oynaması, okul çağındaki çocuğun okula gitmesi gerekirken, bu çocukların, yaşamlarını başka şekilde tehlikeli ve gelişimlerini engelleyen boyutlarda geçirdikleri görülmektedir. Risk altındaki çocuklar başlığı altında en sık karşımıza çıkan başlıca 4 grup görülmektedir: sokak çocukları, suça itilen çocuklar, çalışan çocuklar ve istismara maruz kalan çocuklar. Mülteci çocukları da bu grubun içine dahil etmek gerekmektedir. Son yıllarda sayıları sürekli artan mülteci çocuklar da özel koruma altına alınması gereken çocuklar grubundadır. Bu grupları değerlendirdiğimizde ilk dikkati çeken, grupların birbirinden bağımsız olmadığı tam tersine iç içe geçmiş olmalarıdır. Gerçekten de sokak çocuklarının önemli bir kısmının suça itilen çocuklar grubuna da girdiği izlenmektedir. Sokakta yaşamanın doğal uzantısında suç işleme ve sürekli çetelerde yer alarak suçlu olma kavramı yaşanmaktadır. Aynı şekilde sokaktaki çocukların mendil, kibrit satma gibi işleri yaptıkları görülmektedir. Özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerde, metropollerde trafik ışıklarında duran, arabaya koşarak gelen çocuklar manzarası aşina olduğumuz bir manzaraya dönüşmüştür. Işıklar yeşile döndüğünde gitmeye başlayan arabanın kapısına yapışan çocukların yarattığı korku, çocuklara bir şey olacak endişesi, çoğumuzun yaşadığı bir manzaradır. Bu olaydaki en dramatik ve kırılması zor olan nokta, bu çocukların, ailelerinin zorlamasıyla bu işleri yapmaları ve kazandıkları parayı evde anne ve babalarına teslim etmeleridir. Sokakta çalışan bu çocukların bir süre sonra evlerini terk ederek kaçtıkları ve sokakta yaşamaya başladıkları yapılan çalışmaların sonucunda görülmektedir. Güneydoğudaki terörün ve yoksulluğun yoğun olduğu bölgelerden büyük kentlere göç en büyük sosyal problemlerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyük şehirlere göç eden aile çocuklarının büyük oranda yukarıda anlatılan tablonun bir parçası oldukları görülmektedir. Bu açıdan sokak çocuklarını tanımlarken bu kavramın içerisinde suça itilen çocukların ve çalışan çocukların da yer aldığını unutmamak gerekmektedir. Sokak çocuğu günlük yaşamda da çok duyduğumuz bir kavramdır, ama, “sokak çocuğu kimdir?” sorusuna cevap verebilmek o kadar da kolay değildir. Çünkü; bazılarınız için gece yarısı Beyoğlu’nda gözleri kaymış tinerli çocuklar sokak çocuklarıdır. Bazılarınız için ise trafik ışıklarında arabanın camına yapışan çocuklar sokak çocuklarıdır. Bazılarımız için ise çantamızı alıp kaçan kapkaççılar sokak çocuklarıdır. O yüzden “sokak çocukları kimdir?” sorusunun cevabını vermek her zaman kolay değildir. Çünkü; “sokak çocuklarının ailesinin olup olmadığı” sorusu temel kriter oluşturan bir sorudur. Latin ülkelerinde ailesi olmayan çocuklar, sokağı mekan tutmuş çocuklar sokak çocuklarıdır. Halbuki bizde yüzdeye vurursanız sokak çocuklarının büyük oranda; yaklaşık %85-90 oranında, ailesi, yani evi olduğunu görürüz. Bu konuda yapılan çalışmalarda, klasik olarak, sokak çocuklarının iki temel grupta değerlendirildiğini görmekteyiz. Bunlar gerçekten bu tanıma uyan sokak çocuğu; yani evi olmayan, sokakta yaşayan çocuklar ile sokakta çalışıp, akşam evine dönen; yani bir evi olan, akşamları düzenli olmasa da evine dönen çocuklar olarak gruplandırılmaktadırlar. İlginç bir boyut ise, sokak çocuklarının, özel bakım gerektiren diğer gruplara göre, toplumda çok daha fazla popülarize olması ve bu konuda toplumun daha yoğun tepki vermesidir. Gerçekten, istismar gibi daha ağır sonuçları olan ve daha yaygın olan bir konuda, toplum duyarlılığının çok daha az olduğu görülmektedir. Son yıllarda bu ilgide artış gözlenmesine karşın, halen, sokak çocukları, toplumun en kolay reaksiyon verdiği ve bir şeyler yapma çabasına girdiği bir konu olarak dikkati çekmektedir. Bunda çocukların göz önünde olmasının önemli etken olduğu söylenebilir. Sokağın Çocukları; çocukları yetiştirmekten sorumlu yetişkinler tarafından herhangi bir koruma, denetleme yada yönlendirmenin olmadığı bir pozisyonda, ailelerinden kopmuş, en geniş anlamıyla ‘sokağı ev edinmiş’ şekilde yaşayan çocuklardır. Sokaktaki Çocuklar; ailelerinin destekleri hızlı bir şekilde zayıflayan, sokaklarda yada alışveriş merkezlerinde çalışarak ailenin yaşama sorumluluğunu paylaşan çocuklardır. Bu çocuklar için ev; oyun, kültür ve günlük hayat merkezi olmaktan çok uzaktır. Yine de, sokak onların günlük aktiviteleri halindeyken, çoğu geceleri evlerine döner. Aile ilişkileri bozuluyor olsa da, çocuklar evdedir ve hayatı ailelerinin bakış açısıyla görmeye devam etmektedirler. Sokağın çocukları, günlük yaşam için aile desteğinden yoksun, yalnız bir şekilde mücadele eden daha küçük bir gruptur. Genellikle “terkedilmiş” olarak bilinmelerine rağmen; güvensizlikten ve reddedilmeden ve şiddet içinde büyümekten yorulmuş bir şekilde çocukların kendilerinin de ailelerini terketmiş oldukları gözlenmektedir. Bu çocukların aileleriyle bağlarının kopmuş olduğu görülmektedir. Ancak yukarıda belirtildiği gibi sokak çocuklarının ayrımı için temel kriter aileleri ile olan ilişkileridir. Çocukların aileleri ile olan ilişkileri yaşam biçimlerini ve yaşadıkları mekanı, dolayısıyla da yaşam modellerini oluşturmaktadır. Buna göre 3 ana grupta değerlendirilmektedirler. Burada dikkat çeken boyut çocukların adım adım daha tehlikeli ve normal yaşama dönmelerini zorlaştıran ortamlara doğru sürükleniyor olmalarıdır. Gerçekten de informel olarak nitelendirilen cam siliciliği, mendil satma ve benzeri işlerle sokakta olan çocuğun daha sonra şiddet, uçucu madde kullanma gibi olaylara karıştığını ve ailesinden, evinden koptuğunu görmekteyiz. Bu açıdan aşağıda anlatılan 3 ana grubu aşamalı olarak değerlendirmek mümkündür. Yani çocuk genellikle ilk gruptayken bir süre sonra ikinci gruba kayar. Daha sonra üçüncü grubun içinde kendini bulur. Başka söyleyişle bu çocukların topluma kazandırılmaları da güçleşmektedir. Bu gruplara bir kez daha göz atalım. Kenya, Meksika, Filipinler ve Sri Lanka gibi turizm odaklı ülkelerde; herhangi bir düzenli işi olmayan, turistlerin eğlence harcamalarından hayatlarını kazanan “açık hava ekonomisinde çalışan çocuklar” da sokak çocukları olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım gece ve gündüz arkadaşları ile birlikte sokaklarda ve topluma ait yerlerde para kazanmak için bir şeyler satan ve dilenen çocukları da içine almaktadır. Sokak çocukları, 1983’de çıkan 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nda 3.madde’de “Korunmaya Muhtaç Çocuklar” kapsamında ele alınmaktadır. Kanunun korunmaya muhtaç çocuk kapsamında; anne veya babası tarafından ihmal edilip, fuhuş, dilencilik, alkollü veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuklar kapsamında sokak çocuklarıda yer almaktadır. Ülkemizin hızlı bir endüstrileşme sürecine girmesiyle birlikte, sağlıksız bir kentleşme sonucunda oluşan toplum yapısındaki değişikliklere paralel olarak farklılaşan aile yapısı, bu gelişime ayak uyduramayan ailelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu süreç içinde ekonomik yoksulluk ve köyden kente göç sonucu oluşan kültürel çatışmayı da yaşayan aileler kent yaşamının dışına itilmektedir. Geleneksel kırsal kesimde ailenin aldığı destek (psikolojik, sosyal, ekonomik) kentlerde toplumsal kurumlar tarafından sağlanamadığında, büyük ümitlerle kente göçen yığınların aile ilişkilerini etkilemekte, çocukları başıboşluğa sürüklemektedir. Ayrıca; boşanmalar, resmi nikah olmaksızın yapılan evlilikler, değişik eşlerden olan çocuklar, ebeveynlerden birinin evi terk etmesi gibi nedenlerde çocukların sokak yaşamını seçmesine sebep olabilmektedir. Bu sorun yoğunlukla metropol illerde görülmektedir. Özellikle İstanbul gibi gecekondulaşmanın ciddi boyutlarda sorun olduğu ortamlarda, ailelerin kontrolünden çıkan çocuk sayısı günden güne artmaktadır. Soruna kısa süre içinde sistemli bir müdahale yapılmaması durumunda ise bir süre sonra büyük bir olasılıkla, suçluluk oranında bir patlama yaşanacak ve sorunun çözümü için daha büyük yatırımlar yapılmasını gerektirecektir. 2828 sayılı Kanun kapsamına giren bu soruna hizmet götürmek Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun görevidir. Ancak bu sorun çeşitli sorunların bir bileşkesi olduğundan çok yönlü bir işbirliği ve koordinasyonu içeren bir rehabilitasyonu gerektirmektedir. Belirtildiği gibi bu sorunun gerçek nedeni köyden kente göç, onun sonucu oluşan çarpık kentleşme, bunların beraberinde getirdiği ekonomik yoksulluk, işsizlik ve eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Sağlıksız aile ortamında yetişen çocuğun eğitimine önem verilmemekte, aile bütçesine katkıda bulunması beklenmekte ve çocuk yaşına uygun olmayan ruhsal ve fiziksel sağlığını tehlikeye sokan işlerin yanı sıra bağımlılık kazanmasına neden olan işlerde (mobilya cilası, ayakkabı tamircisi, vb.) çalıştırılmaktadır. Bu çocuklar para kazandığı için kendini yetişkin gibi hissetmektedir. Çoğu zaman ailenin denetiminden uzaklaşan çocuk eğitimini yarım bırakmakta, akran gruplarından soyutlandığı gibi yetişkinlerin dünyasına da girememektedir. İş ortamına da uyum sağlayamayarak işten ayrılmakta ve sokaktaki sınırsız, sorumsuz özgürlüğü seçerek sosyal yaşamdan tamamen kopmaktadır. Ülkemizde ciddi bir sorun haline gelmeden bu gruba acilen hizmet götürmek önem taşımaktadır. Ancak hizmet götürülecek grup kendi içinde alt sorun gruplarından oluştuğu ve her alt gruba götürülecek hizmet modeli ayrı bir özellik taşıdığı için Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu çalışmalarını çok yönlü planlayarak sunması gerekmektedir. Kent sokaklarında rastladığımız bu çocukların, bir bakışta, terk edilme ya da evden kaçma nedeniyle sokakta yaşayanlar mı oldukları, yoksa aile bütçesine katkıda bulunmak için gündüzleri çalışıp geceleri evlerine dönüp birlikteliklerini koruyan ailelerin çocukları mı oldukları anlayabilmek de mümkün değildir Kolombiya’da Cali’li sokak çocukları hakkında kapsamlı bir araştırma yapmış olan Aptekar (1988), çocukların durumunu değerlendiren çalışma ve araştırmalarda yazarların iki zıt kutuptan birine doğru yönlenebilmeleri tehlikesi üzerinde ciddi anlamda durmuştur. Aptekar sokak çocukları konusunda yapılan araştırmaların ve yazılan yazıların iki türlü yanlılık (bias) taşıma olasılığı olduğunu söylemektedir. Bunlardan biri, çocukların hemen hemen tümüyle patolojik yönlerini öne çıkaran, olumlu yanlarını büyük ölçüde göz ardı eden, araştırmacıların da tehlikeli bir grup ile ilgilenmiş oldukları için kendilerini kahramanlaştırdıkları yaklaşımdır. Burada çocuklar için yapıcı girişimlerden çok onlara yaklaşabilmek, bu çalışmayı yapabilmek için gereken süreç konu edilmekte ve çocuklar ikinci plana düştüğü gibi aynı zamanda yapıcı yaklaşımlar dışlanmaktadır. Diğer tür yanlılık ise bunun tam tersine, yoksulluğu, suçluluğu ve psikopatolojiyi görmezlikten gelen, çocukları bütünüyle “küçük” ya da “basit” problemlere sahip, hatta başarılı maceracılar olarak sunarak çocukları kahramanlaştıran yaklaşımdır. Burada da tam tersi, çocuklar gerçekdışı bir şekilde karikatürize edilmekte ve olay gerçek boyutlarının dışında değerlendirilmektedir. Aptekar her iki tür yanlışlıktan da kaçınmak gerektiğini savunmakta ve hizmet programlarını hedef kitlenin gerçek özelliklerine ve farklılıklarına paralel olarak çeşitlendirmenin gerekliliğini söylemektedir. Zaman zaman en objektif olmaya çalışan yazılarda dahi ortaya çıkan bu gibi yanlılıklar, sokak çocuklarının yaşadıkları gerçekliğin toplumsal, tarihsel, hatta bireysel bazı tutumlardan ve duygulardan beslenen önyargılar nedeniyle doğru olarak algılanamamasından kaynaklanmaktadır. Aptekar örnek olarakta kendi çalışmasının bulgularından bahsetmektedir. Cali’de: sokak çocuklarına yönelik toplumsal tutumların, onlara imrenmek, acımak ve tehlikeli olduklarına inanmak gibi son derece farklı duygu ya da inançların bir karışımını yansıttığını söylemektedir. Aptekar’a göre bunun önemli bir nedeni Kolombiya toplumunu oluşturan farklı aile yapılarından kaynaklanmaktadır. Toplumda egemen sınıf patriarkal İspanyol ailelerden oluşmaktadır ve bu ailelerin beklentileri özellikle erkek çocukların aileye itaat etmeleri doğrultusundadır. Oysa aynı toplumda yaşayan matriarkal Afrika kökenli ailelerde erkek çocukların bağımsızlığını pekiştirmek için aileden bir an önce ayrılıp kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeleri beklenir. Bu iki grup arasındaki sınıf ve kültür farklılıkları, geçmişte olduğu gibi bugün de değer yargıları açısından çatışmalara neden olmaktadır. Aptekar’a göre sokak çocuklarına yönelik çelişkili tutumlar, onların nesnel gerçekliklerinden çok bu değer çatışmasında bir sembol olarak algılanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu çocukların aileye itaat etmek ve otoriteye saygı göstermek yerine bağımsız bir yaşam sürmeleri, egemen sınıfa mensup olanlar tarafından, mevcut düzene yönelik bir tehdit olarak algılanmakta ve dolayısıyla çocukların patolojik özellikleri ve suça yönelik davranışları abartılmaktadır. Görüldüğü gibi sokak çocukları konusunda çalışma yapılırken çok yönlü olarak olaya yaklaşmak zorunludur. Aptekar’a (1988) göre sokak çocuklarına yönelik farklı tutumlarda rol oynayan bir diğer faktör, bireysel ya da psikolojik kökenlidir. Bu konuda araştırma yapanlar başta olmak üzere herkesin sokak çocuklarına yönelik duygusal yaklaşımı, kısmen kendisi tarafından da yaşanmış olan bir içsel çatışmayı; toplumsal kabul ya da statü elde etmek için sosyal normlara boyun eğmek ile boyun eğmeyerek daha az güvenliğe razı olmak arasındaki içsel çatışmayı nasıl çözümlemiş olduğuna bağlıdır. Bireyler arasında büyümenin bir parçası olarak da algılanabilecek olan bu çatışmayı nasıl çözümlemiş oldukları ve bu çözüme yükledikleri duygusal anlam açısından farklılıklar vardır. Bazıları buldukları bu çözümün adil olduğuna inanırken, kimileri toplumsal normlara fazla uyarak kişiliklerinden ödün verdiklerini düşünürler ve bir tür mağdur olma ve isyan duygusu hissederler. İşte, Aptekar’a göre, her insanın sokak çocuklarına yönelik tutumunda; onlara imrenme, acıma veya onların suç işlemeye eğilimli tehlikeli kitleler olduklarına inanma gibi bir miktar da kendi hayatında varmış olduğu bu çözümle ilgili duygularının izdüşümleri vardır. Aptekar (1988), bu tür toplumsal ya da bireysel nedenlerden kaynaklanan ve sokak çocuklarını gerçek özellikleriyle ve bütün çeşitlilikleriyle görmeyi engelleyen tutumların, bazı hizmet programlarının ideolojilerinin de belirlendiğini öne sürmektedir. Örneğin bazı programlar tüm çocuklar için tek tür bir yaklaşım geliştirerek onları itaatkar işçiler olmak üzere eğitmektedir. Sokak çocukları konusunda araştırma yapmanın saha çalışmasının kendine özgü zorlukları dışında çalışılan grup açısından da büyük zorlukları bulunduğu görülmektedir. Çocuklarla, yalnızca sokak ortamında araştırma yapmak, kendi içinde çeşitli güçlükler taşımaktadır. Çocukların para kazanma uğraşı içinde olmaları, kentin en kalabalık ve gürültülü mekanlarında bulunmaları ve dikkatlerinin araştırmacıdan çok çevreye yönelik olması sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla bu tür araştırmalarda, örneğin psikolojik ölçümler uygulayarak, odaklaşmış grup tartışmaları yaparak ya da çocukları boylamsal olarak inceleyerek onlar hakkında derinlemesine bilgiler toplamak mümkün olmamaktadır. Özetle sokak çocuklarının tanımı yapılırken birçok boyutun irdelenmesinin büyük önemi bulunmaktadır. “Sokak çocukları yaşının rolünü yaşayamayan başka bir deyişle oyun oynama, okula gitme, akşam evinde anne, baba ve kardeşleriyle birlikte olma gibi doğal gereksinimlerinin karşılanamadığı bir ortam olan sokakta yaşayan ve her türlü tehlikeye açık bir ortam içinde yaşayan, gelecekte suça itilme potansiyeli çok yüksek olan çocuklardır. “ Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi çocuğun yaşının gereklerini yaşayamamasından başlayan, aile ortamının getirdiği sevgi, güven, dayanışma ve diğer değerlerden yoksun yetişmesi ile devam eden ve sokak gibi her türlü tehlikenin potansiyel olarak var olduğu bir ortamda küçük yaşta, korunmasız olarak bunlara maruz kalabilmesiyle devam eden bir zincirden bahsediyoruz. Bu zincirin her halkası farklı bir tehlikeyi barındırmaktadır. Bugüne kadar yaşananlar da göstermektedir ki normal bir çocukta dehşet içinde konu edebileceğimiz tiner kullanma, hırsızlık yapma ve cinsel ilişkilerin yaşanması gibi problemler bu çocuklar için yaşamın bir parçası olmuştur. Eğer 12 yaşında bir çocuğa madde kullanmasın diye sigara içme izni vermek zorunda kalıyorsak ve bu durum o çocuğun kurtulma, rehabilite olma noktasında yaşanıyorsa ne denli ciddi bir problemden bahsettiğim anlaşılacaktır. Bu çocukların sokakta yaşamlarını sürdürmelerinin ya çete mensubu olma ya da kendilerini cinsel meta olarak satmaları ile sonuçlandığı göz önüne alınırsa bu problemin çözümünde gecikilen her anın sonuçta yaratacağı faturanın yüksekliğini de anlamak mümkündür. www.sokakcocuklari.net/?p=68
SOKAK ÇOCUKLARINA
Geçenlerde bir arkadaşla Bakırköy Özgürlük Meydanında Biraz dinlenmek için havuzun yanında Banka oturmuştuk ki bir top geldi başıma Biraz sonra tekrar geldi çarptı arkadaşıma Sokak çocukları top oynuyorlardı anlayacağın Her taraftan toplanmışlar bir yığın Ne kalesi nede orta sahası belli olan bir sahada Koşuşturup duruyorlar, top nerede hepsi orada Topları da top olsa, çöpte bulsan almazsın Sizin maça verseler bir saniye kalmazsın Ama bir görsen onlar için ne kadar değerli Bir görsen hepsi ne kadar ciğerli Çocuklar. Yokluğun daniskasıyla her gün Yatıp kalkıyorlar. Hayatlarında bir gün Tercih etme şansları yok diğer çocuklar gibi Ya da yemeği reddetme biraz tutmuşsa dibi Güneş gidince uzaklara, yıldızlar yakınca feneri Acılarını unutmak, açlıklarını bastırmak için çekiyorlar tineri Gerçeklerden bu şekilde kopmak çok mu hoşlarına gidiyor dersin Kolaysa bir kerede sen dene belki seversin Evet, şaka söyledim ama zehirden acı bir gerçek var Hepimiz gibi birer insan değil mi bu çocuklar Sefahate düşmeleri sefaletlerinin eseridir Çünkü onlar ucu gelmez bir umutsuzluğun esiridir Ne bir dayanakları var nede bir beklentileri Yoktur üzerindekilerden başka eklentileri Her sabah gözleri niye açılır bilmezler Ve artık usanmışlardır, gözyaşlarını hiç silmezler Ağlamak, tepelenmek, kovalanmak, kovulmak Sıradan enstantaneleridir hayatlarının ve dövülmek Ve sövülmek, hepsini önce Allaha Sonra tinere havale ederler yok daha Sığınacakları üçüncü bir kapıları Yoktur belli bir mekânları, yoktur tapuları Öyle ya da böyle yıllar hep geçer Kimi insanlar için eskiye bir kırmızı kalem çeker Ama sokak çocuğu büyüse de, olsa da adam Başının üzerinden altta görünse de dam Onun yaşadıkları dünküyle hep aynıdır “Sokak çocukluğu” onun değişmez vasfıdır Sahi ilk olarak kim yakıştırmıştı onlara bu adı Oysa hepsinin sokağa salınıncaya kadar birer adları vardı Hani adımızı koyarken bize de sormuyorlar amma Hiç değilse koyanı belli, yoktur böyle muamma Her gün gözümüzün önündeler, bazen umursuyoruz Bazen de haberlerden, belgesellerden anımsıyoruz Ama neye yarar, bizler yine rahat koltuklarda Onlar ise yine bu akşamda titremekteler sokaklarda Kafalarımızı çevirerek yanlarından geçiyoruz Öfkelenip ailelerine içimizden birer fasıl geçiyoruz Hepsi bumu olmalı, ailesi sokaklara attıysa Küfretmekle olur mu, elinden tut sıkıysa Neden çocuk, delikanlı ya da adam olma fırsatı Vermiyoruz onlara, neden böyle kaskatı Kesilmiş yüreklerimiz ve ellerimiz Bu kadar sıkı, bu kadar sığ emellerimiz Bil ki senin yavrundur şu kaldırımda yatan Unutma senin tavrındır onu her gün ağlatan İnsafa gel merhamet, birazcıkta himmet et Varın, yoğun tükenmez, korkma kopmaz kıyamet Hele bir düşün her gün yaptığın onca israfı Ye, iç afiyet olsun, mal senin ama elden bırakma insafı Neyin azalır beyim kıssan, versen israftan Üç beş kuruş senin için sayılır mı masraftan Ya onlardan olsaydı beyim senin çocuğun Bu bir seçenek değil sosyal sorumluluğun Bırak cimriliği, bahaneyi, bırak yalanı dolanı İtimat et tükenmez ver artık ona hakkı olanı Belki dirilir bir gün gözlerinde ki ölü Bilinmez canlanır belki şehrin buruşuk gülü Midelerle bir tanışsa tekrar sıcak çorbalar Eminim işsiz kalacak o uğursuz torbalar Ve bir işleri olsa, olsa gütmeye değer bir amaçları O zaman zevkle seyredilir di emin ol maçları Her şeyleri tam olsaydı, tam olurdu sahaları da O zaman belli olurdu yetenekleri de, dehaları da Tamam diyelim ki onlar sokağın çocukları Onları bu halde koyanlar acaba kimin çocukları İhsan POLAT 15.05.1999 İstanbul |
sevgili kardeşim ihsan polat güzel bir düşündüren sonuç eldeetmişsınız toplum olarak bu çocuklara sahip çıkmalıyız tebrik ederim.