SIZI...Sen, karanlığıma güneş, Sen, toprağıma dökülen yağmur, Sen benim toprağım, toprağım hasat, hasat ise sendin. Sen, kayalara çarpan dalgaların köpüğüydün. Ben ise, gözlerine yansıyan bir görüntüden ibarettim sadece. Şimdi ise, dökülen bir yaprağın koptuğu yerdeki sızısın. biliyorum bir daha hiç dönmeyeceksin. bir daha hiç görmeyeceğim seni, sesini duyamayacağım ve hiçbir zaman ellerim ellerini tutamayacak aramıyorsun artık, saydım tam bir ay oldu. çınarın gölgesine dökülen yaprak tanesi, hala, benden gittiğin günkü kadar yeşil mi ela gözlerin? Hala, döküldüğün yerdeki sızın geçmedi karanlık çökmüş üstüme biliyor musun, buralarda hiç güneş doğmuyor. yağmur yağmıyor hiç... tarla sürülemiyor toprak doymuyor, tomurcuk vermiyor. ne dalgalar köpürüyor artık nede ben senin gözlerine yansıyorum. Kalmışım yalnız başıma. Terk edilmişim karanlığın gölgelerinde. Çınarım ben, kimsesiz tarlanın bir köşesinde. Dalımdaki tek yaprağımdın sen. Bir sen kalmıştın bana kocaman sandığım dünyamda. Döküldün ya hani, koptun ya dalımdan, sızladı ya şuracık; Karalık çöker. Güneş doğmaz. Yağmur yağmaz. Tarla sürülmez. Toprak doymaz. Tomurcuk vermez. Dalgalarda köpürmez artık. Ve sen bir yaprağın koptuğu yerdeki sızı olmaya devam edersin. Çınarın gölgesine dökülen yaprak tanesi, Hala, benden gittiğin günkü kadar yeşil mi ela gözlerin? GİZEM TUĞÇE ÖZEN |