GİTME, ÇAĞ YANGINIAcıların yüksündüğü yüreksiz dünya Bulutlar toplanmış ortalık toz, duman Karanlık bir yana, ama yağmursuz Gözümde biriken tomurcuk yaşlar, yaşsız Suskunluğun perçeminde bir zaman dilimi Hain, sinsice, puştluğun zulasında özlem, akşamüstü Gizli emellerin tutsağında karanlık eller Yadsıma beni ey hayat, kırık bir düşün ötesinde Bir Temmuz sıcağında, gözler Sivas’ta Madımak pusuda, oysa çağının ateşlediği yangınında Uzattığın dosyaya bakan savcı, kuytuda, çay içiminde Nasıl olsa küller kalmaz, çıkacak değil duman olsa da Çay, gayet demlenmiş tavşan kanı Dökülen çay mı...kan mı... dosyaya ne gerek Üstelik o demde kaç tavşan telef edilmiştir! Vazifesi çay içmek olan tüccar misali... Git artık çağ yangını, artık git Gelme, yaşamın mutluluğunu kucaklamışken Rüzgâr, savursun bize bıraktığın küllerini havaya Artık ne duman kaldı, ne de savrulan insan... |