MERYEM'İN HİKAYESİNe zaman kapı vurulsa ders ortasında, Bir küçük kız hatırlarım, 7-8 yaşında. Yosun yeşili gözleri, çilli yüzü Gözlere prangalanmış yetimlik hüznü. Ve akan burnuyla masum duruşu beni Yıllar öteye çeker… Sonra bir köy kabristanı, Üzerime ölüm ağırlığı çöker. Sararmış otlar sarmış bir küçük mezar, Gören ağlar, bilen ağlar, soran ağlar. I Siz bilmezsiniz Meryem’i Bilmezsiniz yaşadığı köyü, Bozkırı, kavuran sıcağı, çatlamış çorak toprağı Bilmezsiniz, bilemezsiniz. Meryem yetim, Meryem yoksul Ve Meryem zavallı. Ben gencecik bir köy öğretmeni.. Bir sabah ilk dersimin yarısı, Sınıf kapısı vuruldu ürkek. Gıcırdayarak açılan kapıdan Bir küçük kız girdi gözleri korkak, Başı önünde, omzunda bez çantası, Kucağında koca bir tezek, Ve yürüdü sırasına güldüğümü görerek. Hep böyle geldi Meryem okula, Birinci ders ortası , dersimi bölerek, Kızmadığımı görünce masum gülerek Sanki ölüm çiçeklerini bir bir dererek Hep böyle geldi. O soğuk, o acımasız , o kara kış günleri , Unutarak karla, çamurla uğraştığı dünleri, Unutarak ilk ve son babasının yüzünde Anlamadan gördüğü ölümleri, Ve anasının yüzünde çizgi olmuş hüzünleri Unutarak geldi. Ayaklarından büyük lastikleri Sürünürdü karda, Saplanıp kalırdı çamurda. Ya elleri! O çatlak, o kirli, o morarmış elleri, Ve elinin tersiyle sildiği Hep akan küçük kızarmış burnuyla.. Hep böyle geldi okula. “Meryem de diğerleri gibiydi, Her çocuk gibi, çocuktu.” Diyesim gelir ama diyemem. Meryem başkaydı, başkaydı herhalde Nasıl anlatılır başkaydı işte. Bir başka bakardı yeşil gözleri.. O susardı hep, konuşan gözlerine inat, susardı hep. Gözleri anlatırdı acılarını, sevgilerini, O susardı. Ben gencecik bir köy öğretmeni, O gözlerde gördüm minneti , sevgiyi, O küçük yürekte boş kalan baba yerine Ben doldum.. Sevdi beni Meryem, pek çok sevdi, Baba bildi.. Her sabah elini yüzünü sildim. Lastiklerini yıkadım, önlüğünü temizledim. O hep baktı iri yeşil gözlerle, O hep baktı minnetkar hislerle. Bazen o yoksul halinde, Bazlama getirdi bekar evime. Tezek getirdi okul sobasına, Ölen babasını, garip anasını anlattı Gözlerime baktı sustu, üzüldüğümü bildi. Hep böyle yaşadı Meryem, Yaşamı bilmeden, ecel gelmeden. Küçük mutluluklarla yetindi. Kahkahalarla gülmeden, Sonra sessizce göçüp gitti Çocuk olmadan, oyun bilmeden … II. Bir kış günüydü. Kol geziyordu zemherinin ayazı. Meryem gelmedi ders ortasında. Akşam oldu gelmedi, Sırası boş kaldı Ertesi günü dolmadı. Meryem üç gün daha gelmedi, Hasta haberi geldi, o gelmeden.. Koştum evine o akşam. Bir ana kapı önünde perişan. Bir ahır kokusu ağır mı ağır, Umutlar sağır, Çareler sağır. Toprak dam, sıvasız kerpiç duvar. Duvarlarda sıralanmış acılar var. İsli gaz lambası ve titreyen ışıltılar Kuytu köşelere sinmiş karaltılar, Yere serilmiş bir şilte kenarda Yamalı, yırtık bir yorgan varda, İkisi arasında sezilmeyen Meryem Artık yürüyemeyecek, çamurda, karda. Sarı saçları dağınık, Çilli benzi uçuk Ve Yeşil gözleri kapanık. Elimi alnına koydum titreyerek, Kor tutmuş gibi ellerim yanık. Avuçlarımdaki ateş yüreğime düştü. Gördüğüm gerçek değil, inşallah düştü. Meryem dedim, Kızım Meryem! Aç gözlerini yokluğa olma yem. Yaşanacak daha nice yıllar varken, Sakın sakın gitme, henüz çok erken. Sanki beni duymuş gibi gözleri aralandı. Kıvrık kirpiklerde iri damlalar sıralandı. Solgun dudakları zorla kıpırdadı. “Öğretmenim” dedi. “Beni babam aradı” “Çok uzaklardan, derinden biri bağırdı, Sesinden tanıdım, babamdı, yanına çağırdı.” Ellerimi tuttu, öptü, sevgiyle baktı. Dudağındaki yangın ellerimi yaktı. Göğsümde dolukan katman katman hıçkırıktı. Yokluk olmuş çarelere gönlüm kırıktı Hava soğuktu, oda soğuktu, soğuk karanlıktı. İşte hayat bu , sanki bir anlıktı. Yanı başımda bir gölge, Karanlığı yırtan feryat, Zavallı anadan dökülen hıçkırıktı… O gece mehtap çıkmadı. O gece yıldızlar parlamadı. O gece köpekler uludu sabaha dek. O gece sabah olmak bilmedi. Ve derler ki o gecenin bir vaktinde Melekler indi ev denen izbe yere. Salıncaklar, kaydıraklar kurup Götürdüler Meryem’i bilinmezliklere…… Ne zaman kapı vurulsa ders ortasında, Anı pencerelerini, hüzünler açar.. Yüzümde çizgiler, saçımda aklar. Gözlerime tebeşirin tozları kaçar, içim yanar, içim yan.., içim .... ......... |