BEN EN ÇOK SENİ ÖZLEDİM
BEN EN ÇOK SENİ ÖZLEDİM
içte hüzün,,gözde nem ve yorgun ayaklarıyla her ruhun aşinası olduğu bir caddenin bin yıllık adıdır ; “kırık kalpler yokuşu” … taze bi yaradan sızan,sıcak kan gibi süzülür yorgun adımlarınız, basar gölgenizin üzerine basar da yinede yürümekten başka yoktur hiçbir seçeneğiniz yokuş dik, yürek yaralı, gölge üzgün, düşeriz kaydımızı keyif defterinden yine kendi ellerimizle… adına “hayat” dediğimiz bir şehrin, adresi herkes tarafından ezberinden bildiği en loş ve en uğrak semtidir tıpkı “mutluluk parkı”, “sevda çıkmazı”,, “aşk sahili”, ve “hayal bulvarı” gibi hemen hemen hepimizin ortak mekanıdır “kırık kalpler yokuşu” ki iç çekişlerimizin başkenti... artık bi dostun yanlış anlaması mı olur kolunuza takıp girdiğiniz, yoksa sevdiceğin ağır bir sözü mü alır getirir bizi bu bildik yokuşun başlangıcına, o belli olmaz.. bazen bi anın yakıcı öfkesi, bazen yakınlarımızın sebepsiz ilgisizliği bazen de kendi kendimize alınıp bir şeylere kimseye sezdirmeden sürüklendiğimiz içimizi ama illa ki, ama mutlaka, ve hiç değilse bir ömürde en az bi defa hepimizin bi sebepten yolunun düştüğü kırgın görüntüsüyle solgun, ve hüzün yağmuruyla ağlamaklı, bir dolu müdaviminin sendeleyerek taştan kaldırımlarına düşen gölge bile yorgun ilerlediği bir suskun yokuştur aslında adımlanan gözlerde buğu yürekte figan … “nasıl yapar” ”nasıl görmez”, “nasıl anlamaz” çığlıklarıyla içten içe, “yapmamalıydı..hakketmemiştim..değer miydi ?” sitemleriyle fısıltı halinde yorgun ruh, bıkkın adım düşülür yola ve gece gündüz hiç fark etmez, her daim yer vardır kırık kalpler yokuşunda sana… taştan kaldırımlarında adımların yankılanır, yankılardaysa hayal kırıklığın.. kah bi ağaca tutunup soluklanır kah bi duvara sırtını verip düşünürsün derin derin ve bazen yanından yüzler geçer ki yabancı ve kulağına sesleri gelir ki yabancı ama dert olmaz aslında çünkü lisan tanıdıktır, /üzüntü, keder ve gam/ kolayca anlar birbirlerini kısaca kırık kalpler, hatta sözsüz bile konuşulsa… …………… sonra zaman geçer sonra ilk günlerin o acısı azalır l lakin bilirisin yinede içten içe, sızı hala yaradadır.. kimi zaman kalbimiz inciteni affedince yeniden döneriz eski günlere.. bazen de kırık o kadar büyüktür ki,bağışlayamaz yürek, küser mevsimlerce… yada üstü örtülüp üstünden geçilir o kırığın ki geçilse de incinmişlik unutulmaz bazen bir ömür… yani sonuç ne olursa olsun ve sonu nereye bağlanırsa bağlansın illa ki o yokuş tepilir herkesçe bir gün ve adımlanır mutsuzluk ve hüzün yavaş yavaş arşınlanır… bi dolu yerine hayal kırıklığımız siner mesela yada bir yerine çöküp adımızı kazımışızdır çoğumuz, ilk gençliğimizdeki gibi bi banka,, belki de kalbimizden sızan ağrıdan bi kaç damla taşlarına bulaşmıştır yada bi kişiyi içimizden çıkartıp,toptan gömmüşüzdür o yokuşun bi yerine,, ama illa,, ama mutlaka,, hiç değilse bi ömürde en az bi defa,, hepimiz tırmanmışızdır “kırıp kalpler yokuşunu” geceden daha zifiri ve ruhumuzun üzgün adımlarıyla…. ………………. oysa keşke kalpler kırıldığında veya incindiğinde yada sızladığında yani çizilip baştan sona, ağrısı katlanılmaz olduğu zamanlarda uzanıp ellerimizle usulca yerinden çıkartabilsek onu ve yerine daha hiç kırılmamış ve hiç incinip kanamamış hani hiçbir kötü anın üzüntüsüyle üzerine tek tane yaş damlamamış yani yepyeni yani parçalanmamış ve kullanılmamış bir kalbi takabilsek söktüğümüzün yerine yine yavaşça ve onla devam edebilsek hayata kaldığımız yerden hiç bir anın birikmiş hüznü, ve içimizde hiç bi yaranın sızısı hissedilmeden ama olmaz…olmaz ki ne çare kalbimizde biz gibi tek olanımızdır çünkü yedeği olmayan, biriciğimizdir ve bir ömür yoldaşımız, ikincisi bulunmayan en kıymetlimizdir… ve aslında böyle olması çok daha iyidir belki de değişmesinden çünkü belki de o kırıklar çiziklerle beraber bi kalbin içine sığmış, sinmiş , yer etmiş tüm duygulardır yani bizi biz yapan şeyler… o kalp bizizdir belki de baştan sona ve belki o izler bile değerlidir, tutunmaya çalışırken akıp giden hayata.. hem bi kalbin içinde sadece kırıklar ve yaralar yoktur ki değil mi ? bir dolu sevinç sonra heyecan ve ne çok coşku ve deli gibi attığı bi dolu mutlu an sinip saklanmıştır içine, sonra aşk, sonra sevgi, sızılarından kurtulalım diye onları da kıyıp terk edebilecek miyiz peki ? gözden çıkartabilecek miyiz içimizi ısıtan bi dolu keyifli anın hatırasını ? hani her kötü anda koşup saklandığımız, hani ellerimizi uzatıp dokununca tekrar tekrar aynı sevinci yaşadığımız hani mabedimiz kimi zaman, hani sığınağımız vazgeçebilecek miyiz öyle kolayca hemen ? o hatıralar ve birikmişlikler olmadan kocaman bir boşlukla nasıl tutunacağız geri kalan yaşamımıza, ve ne kadar biz kalabileceğiz bi ömrün içindekileri alıp dökünce ? her kalp biriktirdikleriyle bi hazinedir oysa ve evet yaralandığında çok acır ve evet kırıldığında sızısı çok derindir ama aslında sandığımızdan da güçlüdür kalplerimiz, ve eşsiz ve büyülüdür de üstelik.. bi düşünün ; bi kalptir ancak yanıp tükenince bile küllerinden yeniden doğabilen tek mucizemiz…. ve sadece onun büyüsüyle mutluluktan uçtuğumuzu sanırız… bir tek o taşır bizi bulutlara, hem sadece dokunmak ne kelime sarılıp o bulutlara defalarca öperiz bile.. üstelik kocaman bir dünyayla bir dolu insanı sığdırırız da sevgiyle içine hala sonsuz yerimiz varmış gibi hissederiz, bize kalan geriye… her kalp büyülüdür evet ve eşsizdir ve benzersiz o yüzden kırıkları arasında kendimizi de kaybedip yitirmeden,, yani bir yarayla kanayıp bi ömrü tüketmeden ve bilerek onlarında bir değeri olduğunu, hani ruhumuz yaşamdan bir şeyler öğrenirken sarılmalıyız yükü ne olursa olsun ve bilmeliyiz tek ziyaretçisi biz değiliz “kırık kalpler yokuşunun”.. hem mutlaka bi yerinde hayat bize gülümseyecektir nasılsa yeniden ve yeniden kanat açacaktır yüreğimizde güvercinler anlayacaksın işte o gün hayat böyle işte biraz mutluluğun rüzgarı usulca yanağını okşarken… ... her an içinde bi sonrasını gizleyip her yokuş mutlaka kendinden bıkar ve biter sonra bir bakmışsın ki “özlem sapağından” dönmüş çocuklar kadar mutlusun, belli ki güzel bir şey olmuş ve iyi şeyler neyse ki coşkusuyla kötülerini unutturmuş ve işte içinde gezindiğin o keyifli yerin tabelasında şimdi “güzel günler meydanını” yazıyormuş … içte hüzün, gözde nem, yorgun ayaklarıyla her ruhun aşinası olduğu bir caddenin bin yıllık adıdır “kırık kalpler yokuşu” ve herkesin uğrak yeridir zaman zaman ve herkesin bir şekilde ezberi bırakma kendini ne olur şaşırma ve sakın durma yürü sonuna dek her yol biter nasılsa.. zaten bir zaman sonra, anlarsın sıranın güzel günlerine geldiğini işte aç o zaman kollarını iki yana hani bir martı misali sal kendini adında “keyif” geçen bi başka yola ve unutma her yokuş bir inişi de saklıyordur herkese ve sana en sonunda … ………………. |
Evet her yokuşun bir inişi vardır.
Sevdalarda öyledir
Yalansız ve özde bir anlam olursa
Yaşamın tüm çizgilerini çizmişsin
Hemde uzunca bir yol ve yorgunluktan sonra
Edinmişsin bir takım görünümleriyle
Bazen hazlarıyla,bazen gülüşleriyle
Sevgi varsa,dokunuşlarıyla,öpüşleriyle
Velhasıl söylenilecek çok şey var,yazdığınız gibi...
Bu uzun harika şiirinizle birleikte hoş geldiniz,tebrikler yüreğimizle ...Kutlarım...
Renkler karıştığı için şiir görünmüyor.Yeniden düzeltme yerine girerek renklerden birisini değiştirin.Altta ki rengin birisin siyah yaparsanız şiir çıkacak...
sevgim sevginiz olsun can dost,sevgi ve saygılarımla