(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Haiku şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Haiku şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
hiç dayanamam sardunyalarla papatyalara sayfanızdan kuş uçuşu geçerken bakyım buram buram kokuyor ilginç geldi hemen kondum ne güzel bir seçki ve serzeniş insanı kışkırtıyor.bunun için sayfanızdan uçmadan önca kekik uğultularıyla büyüttüğüm egenin zeytin akşamlarına bulanmış papatyalarımla erguvanlarımı serpiştiriyorum hem arkadaşlık yapsınlar sardunyalarla hemde misler gibi koksun sayfan belki sardunya yeşerşr yanlız kalmayınca...sende bir tas su dök arkamdan bir daha geleyim diye...
ekrem ali ertaş tarafından 5/4/2009 5:48:30 PM zamanında düzenlenmiştir.
Japonca bilmiyoruz muhakkak. Ama uyarıya dikkat etmeyince ben başımı sola yatırarak okumaya çalıştım( Bizde yazıya soldan başlanır ya) Sonra baktım ki yazının altında okuma şeklinin târifi var ve boynum tutulmadan çözebildim nihayet....
Eyvallah Hemşehrim!
Oflu tarafından 4/24/2009 11:32:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yollar vardır, dümdüz, alabildiğine ufuk çizgisine uzanan, engelsiz, kolay! Yollar vardır, virajlı, değil ufku, dönünce ne çıkar karşınıza bilemezsiniz... Hep endişe vardır, bilinmezliğe duyulan korku! Ve yollar vardır, kesişen, hiç ummadığınız zamanda ve hiç tahmin etmediğiniz yaşamlarla... Belki de birbirinden çok farklı ama benzer hissedişlerle... Yaşam sizindir sizin olmasına da, bir güç vardır çizen, kararları kendiniz verdiniz sanırsınız, aslında kalbinize ilham edilene uyarsınız yalnızca...
Hepimiz elimizde bir sonra ki nefes için verilmemiş senaryolarımız, kendi filmimizin başrolünü oynarız. oynarkende nâcizane minik senaryolar yazarız,
düşsel öyküler, işte onlardan biri!... :))
..yüreği yaşadığı herşeye rağmen coşkuyla çarpan bir papatya varmış, herşeye ve herkese rağmen yüreği hep umut dolu, neşe dolu, sadece gözleri ile yüreğini konuşturan, dili ile de hep mutluluk, hep hoşluk, hep sevgi aşılamak isteyen gönüllere... başarırmış da çoğu zaman, damla damla elmas dökülürken bile gözlerinden, gülümsermiş...
Hep “ben çok mutluyum!” dermiş. Espiriler yapar, muziplikler yapar, “en azından başka gönüller meftûn olsun” dermiş... Yüreğinin acıyan bölümüne düş bulutları serpiştirmiş, en çok orada zaman geçirirmiş! Bulutları hiç aralamazmış, çünkü araladığı anda simsiyah gökyüzü, gökgürültüsü ile çakan şimşekler, rahmet olgusundan uzak şiddetli yağmur, yıkılmış harabeye dönmüş bir yürek kentinin üzerine yağar görür ve korkarmış papatya... O yüzden hiç aralamazmış bulutları... “Almadan vermektir SEVGİyi aslolan” der ve öyle yaparmış... “Sevgiyi karşılıksız verdiğiniz de misli artarak döner zaten kişiye, ER yada GEÇ” dermiş... “Lüzumsuz bir inançla koparsalar da benim yapraklarımı, yine de kalan son yaprağım ‘seviyor’ diyerek umut olsun gönüllere, bu yeter bana! Gerçek sevgiyi umut besler, bilirim!” der, gülümsermiş... :)
Gülün gururuna, menekşenin güzelliğine, manolyanın cazibesine ve orkidenin asilliğine rağmen ben daha güçlüyüm dermiş, çünkü benim kocaman SEVGİ dolu bir yüreğim ve baktığımda ‘yürekleri gören’ gözlerim var!...
Gün gelmiş papatyanın sıradan yaşamı çetin yürek savaşları vermiş, gün gelmiş elmaslardan okyanuslar oluşturmuş da tek yıldızlar şahit olmuş, gün gelmiş “ne kadar mutlusun” diyen gözlere gülümseyerek bakmış da, anlatamamış!...
Oysa ki denizlerin durgunluğu ve gecenin yakamoz güzelliğinin ardında, derinlerde ne batık gemiler, ne fırtınalar ve nede yosun tutmuş inciler vardır da bilinmez!...
“..Sevmektir oysa yaşamak, yaşama anlam katmaktır sevmek!...”
Papatya yaşıyomudur bilinmez ama nefes alıp veriyordur, belki de almıyordur da yalnızca veriyordur!... (kimbilir!)
Bir amacı vardır en azından, insanları gülümsetiyordur. onlar gülümsedikçe kendiside gülümsüyordur ve gülümsedikçe de düş bulutlarının altında ki yıkık kenti daha az anımsıyordur...
Papatya bir anda yıllar öncesine döner, o yaşam nehrinin şiddetli akıntısına bırakılmadan öncesine! ve yine yüreği ile bir olup gülümser dudakları...
“keşke” der, “keşke ‘sihirlideğnek masalım’ gerçek olsa!”
“Kendi yaşamım aynı kalması pahasına güzelleştirebileceğim diğer yaşamlar adına!”
“Zirâ çok güzel anlar yaşadım geçmişte, öyle güzel, öyle doyumsuz anlardı ki, ‘bir ömre bedel’ olanlardan...”
Birkaç dakika da papatya tüm yaşadığı anları yeniden yaşadı ve aynı mutluluğu, aynı coşkuyu, kalıbına dar gelen yürek çırpıntılarını yeniden hisetti... Ve iki damla elmas az bile bu hissedişe diye düşündü!...
Yaşamın acımasız nehrinde kendini akıntının yönüne bırakmış, en azından çevresinde ki güzellikleri izleyerek ‘son’a sürüklenirmiş... Aslında kendini akıntının yönüne bırakmadan evvel tutunmuş, kurtulmak ve kurtarmak için! çok denemiş, çok çabalamış, çok savaşmış ama başaramamış... Yanlışmı oynamış, yanlışmı oynanmış kendide bilmiyormuş... Artık bildiği tek şey çok yorulduğuymuş... Bırakıvermiş kendini yaşam nehrinin acımasız akıntısına...
Bir süre sonra papatya ‘öz’ünün artık hiç konuşmadığını fark etmiş, derin bir sessizliğin içinde kaybolduğunu düşünmüş, o artık bir papatya değil, hep başkalarının sevdiği çiçeklerin kalıbına giren bir RUH olmuş!... Yüreğinde ölüm sessizliği, gözlerinde yabancı bakışlar, dudaklarında başka cümleler varmış...
Durdurmuş bir anda yaşamını, akan nehri ve hatta dünyayı!... Durmuş ve düşünmüş,
“bu nasıl olur, bu ben değilim, ben bir papatyayım, bir kırçiçeği! özgür ruhumu başka çiçeklerin kalıbına koymaya kimsenin hakkı yok! bu hakkı nasıl onlara ben verdiysem (başkalarının mutluluğu adına!) almayada ancak ben sahibim!...” der...
“Yeniden dönmeye başlayan dünya da ve akan nehir de sürüklenmeye devam edecek olsam bile, en azından kendim olarak, papatya olarak ve kendi yüreğim ile, kendi bakışlarım ve kendi ifadelerim ile devam edeceğim...”
“ÖZLEMlerimi başka yürekler de yaşatacağım, almayı beklemeden ve hatta düşünmeden sevgi-umut vereceğim, insanları gülümseteceğim ve sadece kendi kararlarına kendilerinin hâkim olması doğrultusunda tohum ekeceğim yüreklerine, bu benim yaşam amacım olacak...” der ve nehrin hızlı akıntısın da sürüklenmeye devam eder... Eder etmesine de artık daha bir farklı bakıyodur etrefına, bu akıntıda ve yüreğinde ki yıkık kente rağmen daha bir güzel görüyordur gökyüzünü, ağaçları, çiçekleri, özgür ruhu gibi süzülen kuşları, gökkuşağını ve tüm renkleri... “İşte” der, “sanırım benim aradığım bu, yaşam her renk ve tonda, bunu kabullenerek devam etmeliyim...”
“Ve amacıma ulaşmak için nasıl bir yol izlemeliyim!” diye de düşünüyordur bir yandan da... Çok geçmez akıntıda bir dal belirir, uzun zaman uzaktan bakar bu dala...(!) pek cazip gelmez vakit geçirmek için oyunlar oynar önce o dal ile, öyle ki rekorlarını kimse kıramaz... :)
(bu dal gerçekten var mı? yoksa benim hayal gücüm mü?)
(gerçek olmayandan gerçek hissedişler olabilir mi?) “zaman” der yine, her zaman ki gibi, “zaman!” ..ki herşeye en iyi ilaç değil mi!?
(bülbül gül dalında eyliyor figân
güllerde vuslatın gözyaşları var
bitsede ayrılık, dinede hicran
her anın başka bir ızdırabı var...) külün sıcaklığı alışana dek, bi arı sokması bir an soğuması külün varlığı... ve denge'de kaybolan...
maviemek tarafından 4/19/2009 11:49:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
kaleminiz daim
ilhamınız bol olsun
saygımla