Devletin İçinde Şu Derin Devlet
Düğüm üstüne düğüm attılar
Çözemeyip çamurlara batılar Aydına, alime, sola çattılar Devletin içinde şu derin devlet Basın yazdı çizdi gazeteler de Yine boş hayaller kaldı ellerde Gençleri vurdular işkencelerde Devletin içinde şu derin devlet Soydular tüm banka kasalarını Hiçe sayıp kanun yasalarını Kullanarak faşist maşalarını Devletin içinde şu derin devlet Yılardır aydınlar yazdı kitapta İnanmadı aydınlara hukukta Solcuları öldürdüler sokakta Devletin içinde şu derin devlet Yusuf ‘um bu çarklar tersine döner Seçimden seçime oyala gönder Yıllardır hep halkın sırtına biner Devletin içinde şu derin devlet Yusuf Ter 05.04.2009 Saat 16:50 Isviçre Not Miliyetçiliğe Dur de adlı şiirime yorum yazılmıştı ... niyetim kimseyi kırmak yada üzmek degildir bazı eleştirilerinde nereye varacağını iyi bilmeleri gerek ve bu vesileyle bende düşünçelerimi hem şiirle hem de aşadaki yazılarla sizlere sunuyorum edebiyat sitesi burası hangi çizğini edebiyatı diyede kendimi sormadan edemiyeceğim miliyetçiliğe dayalı bir şiir sitesi mi yoksa çağdaş her fikrin ve düşüncenin paylaşıldığı bir site mi burası ona göre bundan sonra şiir ekleyim buruya ? aşadaki sahiplendiğiniz üzerine şiirler ağıtlar yaktığınız kişiyi az tanıtayım size belki bunları biliyrosunuzdur ama bilmemezlikten geliyrosunuzdur ben aynaya baktığımda faşit bu Tipp insanları görüyorum utanarak acaba sizler aynaya baktığınızda neler görüyorsunuz siz mutlaka kann görüyorsunuzdur… Bazı örneklerde sunuyum sizin miliyetcilik anlayışınıza 1) Bu yazıda milliyetçiliği anlatmak istiyorum. Atatürk’ün bir lafını tekrarlayayım: "Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır." Atatürk milliyetçiliğinden söz ediyorum elbet, şu anki, yozlaşmış, ırkçılığa, faşizme kaymış milliyetçilikten değil. Şu sıralar millet milliyetçiliğe karşı. Neden demiyorum, sebep aramıyorum zira ben de karşıyım, ama şu anki milliyetçiliğe. Şu anda ülkemizde milliyetçiliğin tanımını isteseniz millet aşağı yukarı ırkçılıkla aynı tanımı verecektir. Şu anki milliyetçilik, "Allah Türkü korusun!"dur. Şu anki milliyetçilik, farklı bir ırktan olup Türkiye’de yaşayanın "Türkiye’liyim." demesidir. Şu anki milliyetçilik, boka batmış bir milliyetçilik anlayışından ibarettir. Atatürk’ün bahsettiği ve bahşettiği milliyetçilik nedir, biliyor musunuz? Atatürk milliyetçiliği, Anadolu toprağını vatan belleyen ve "Türküm." diyen her ferdi, hangi ırk veya etnik kökenden olursa olsun bir çatı altında birleştirmiştir. Milliyetçilik, temelde, birlik ve beraberlik ortamının tam manasıyla sağlanmasını amaçlayan kilit bir Atatürkçülük ilkesidir. Atatürk, "Ne mutlu Türküm diyene!" derken bahsettiği Türk, Türk ırkı değildir, Türk milletidir. Anayasada belirtilen Türkiye vatandaşıdır. Anayasada Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Burada ırktan bahsedilmez, milletten bahsedilir. Bir Kürt, bir Ermeni, ne bileyim bir Japon "Ne mutlu Türküm diyene!" diyorsa bu garipsenmemeli, safkan Türkler dışındakiler hor görülmemelidir. Nasıl ki İngiltere’de yaşayanlara İngiliz, İspanya’da yaşayanlara İspanyol diyorsak, Türkiye’de yaşayana da Türk deriz, demeliyiz. Ne ırkçı Türklerin "Türk olan benim, o kanı bozuk Türk değildir!" demesi, ne de ırkçı, ırkı Türk olmayanın "Bana Türk diyemezsiniz, ben bilmemkaç kuşaktır x’im!" demesi doğrudur, x burada değişkendir. 2) Ülkücü-şeriatçı faşist parti başkanı Yazıcıoğlu seçim kampanyası sırasında öldü. Helikopteri düşerek maalesef eceliyle ölen azılı faşist, işkenceci ve devrimci katili Yazıcıoğlu´nun marifetleri aşağıda okuyacağınız alıntıda detaylı biçimde verilmiştir: "Önce, Hrant Dinkin katili Ogün Samastın ve Yasin Hayalin, BBP çizgisindeki bir kuruluş olan Alperen Ocaklarıyla ilişkisi açığa çıktı. Ardından katillerin akıl hocası durumundaki Erhan Tuncelin BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğluyla birlikte çekilmiş fotoğrafları ortaya döküldü... Buna rağmen BBPliler ilişkilerini reddetme yoluna gittiler... Sonra bizzat Yasin Hayal, hapishaneden verdiği ifadede, kendisine ve ailesine BBP MKYK üyesi Halis Egemen ve BBP İl Başkanı Yaşar Cihan tarafından para, giyecek ve eşya yardımında bulunulduğunu açıkladı. İnkar etmesi zordu. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, bu defa da basına Bu yardım, Egemen ve Cihan´ın partiyle bağlantıları olmadığı dönemde olmuş açıklamasını yaptı. Ne farkederdi ki?.. Bir şey farketmediği, Muhsin Yazıcıoğlunun sözlerinin devamından da belli zaten: Yazıcıoğlu, bilirkişi raporlarının öldürücü ve yaralayıcı olduğuna dair rapor verdiği McDonald´s´a atılan bomba için McDonald´s´a maytap atmasının ardından Hayal´in ailesi Halis Egemen´e gelerek destek istiyor. diyor. Ne olmuş sanki, çocuklar maytap atmış!.. Onların il başkanı ve yöneticileri de maytaplarla oyun oynayan çocuklara hamilik yapmışlar! Çocuk Yasin Hayal de, hapishaneden çıktıktan sonra BBP İl Başkanı Yaşar Cihan´ın elini öpmeye gidiyor... Bunda da bir şey yok tabii; büyüklerin elini öpmek, gelenektendir!.. Muhsin Yazıcıoğlu, işin içinden çıkamayınca da Yargı çözsün işi. Nereye kadar götürüyorsa götürsün diyerek sıyrılmaya çalışıyor sorulardan. Oysa bu soruşturmaların gittiği yere kadar gitmesine geçmişten beri karşı olanların en başında gelir Muhsin Yazıcıoğlu. Çünkü... Çünküsü Yazıcıoğlunun siyasi kimliğindedir. Daha kısa süre önce linç saldırılarıyla, özellikle üniversitelerdeki faşist saldırılarla ve son olarak da Hrant Dinkin katledilmesiyle gündeme gelen BBP kimdir, neyi savunur, bu Alperen ocakları nereden çıkmıştır? Bunları kısaca hatırlayalım, hatırlatalım. Ne dediler, ne yapıyorlar? Büyük Birlik Partisini, yani kısa adıyla BBPyi oluşturan kadrolar, 1992de MÇPden (yani sonraki adıyla MHPden) ayrıldılar. Ayrılığın başını Muhsin Yazıcıoğlu ve Ökkeş Kenger çekiyordu. Muhsin Yazıcıoğlu, sayısız faşist cinayetin, katliamların faili olan Ülkü Ocaklarının 1980 öncesi Genel Başkanıydı. Susurluk kazasında ölen faşist katil Abdullah Çatlıyla aynı ocaktan, aynı ekiptendi yani. Ökkeş Kenger ise, 19 Aralık 1978 günü, bir sinema salonuna attığı bombayla Maraş katliamını başlatanlardan biriydi. Kenger, daha sonra soyadını Şendiller olarak değiştirip MHPden milletvekili seçilerek TBMMye girdi. MÇPden ayrılanların niteliği, ayrılığın başını çekenlerin kimliğine bakarak anlaşılabilirdi az çok. Ama Yazıcıoğlunun ayrılırken ettiği bazı laflar, onların geçmişten bazı dersler çıkarmış olabileceğini de düşündürüyordu. BBPnin ayrıldığı dönemde ayrılık nedenleri üzerine pek çok spekülasyon yapılmıştı. Kimileri olayı Türkçülüğe karşı İslamcı ülkücüler diye tanımlarken, kimileri ayrılık meselesini trilyonluk MİT operasyonu senaryolarıyla anlatıyordu. Muhsin Yazıcıoğlu ve grubu, Türkeş´i kontrgerillacılıkla, militaristlikle, diktatörlükle suçlayarak, kendilerinin onlardan farklı olduğunu kanıtlamaya, en azından kanlı geçmişlerini aklamaya çalışmaktaydılar. Bu arada taraflar birbirini karşılıklı olarak provokasyon tertiplemekle de suçluyorlardı. Bunlar bir yana bırakılırsa, MHP-BBP ayrılığındaki üzerinde durmaya değecek tek ciddi söylem, sivil faşist hareketin 12 Eylül öncesi devlet tarafından kullanıldığının itiraf edilmesiydi. Bu itiraf, aynı zamanda BBP grubunun Türkeşe ve MHPye yönelttiği suçlamanın da ana unsuruydu. Türkeşin milliyetçi hareketi kontgerillaya-devlete kullandırttığını söyleyen BBP, artık devlet tarafından kullanılmaya tavır alacaklarını imâ ediyordu. Ama bilindiği gibi, siyaset sahnesinde kimin kendisi için ne dediğinden daha önemli ve belirleyici olan ne yaptığıdır. Bu ölçüyle bakıldığında BBPnin faşist cenahta özel bir farkının görünmediğini söyleyebiliriz. Hemen tüm faşist saldırılarda, linç saldırılarında MHPlilerle BBPliler, Ülkü Ocaklılarla Alperen Ocaklılar, yanyanadır. Siyasi tavır olarak bazı nüans farklılıklar olmakla birlikte Bahçeli ve Yazıcıoğlu, kimin daha milliyetçi olduğu yarışından başka, mesela devletin politikalarına, kontrgerilla yöntemlerine ilişkin bir farklılık görülmemektedir. MHP-BBP ayrılığındaki tartışmalar, bir yanıyla da sivil faşist hareketin halk nezdinde teşhir ve tecrit olmuşluğunun sonucuydu. Geçmişin kamburundun kurtulmak istiyordu her iki taraf da. Yazıcıoğlu grubuna göre geçmişin sorumluluğu kontrgerillacı ve diktatör Türkeşin, Türkeş´e göre ise kendisini dinlemeyen kavgacı gençlerindir. Böylelikle her iki taraf da kendini aklamış olmaktaydı. Ama şimdi dönem kısmen farklıdır; esas yarış, yükselen şovenizmden pay kapma yarışıdır. BBP, esas olarak MHPden farklı bir politika üretememiş, örgütlenmeden propagandaya kadar MHPyi değişik biçimlerde taklit etmeye devam etmiştir. Bu anlamda, biz daha çok milliyetçiyiz, komünistlerle, bölücülerle biz daha iyi başederizden öteye söyleyebildikleri ve yapabildikleri bir şey olmamıştır. Sivil faşist hareketin kendi içindeki rekabet de işte yine ancak kan üzerine, şovenizm üzerine bir rekabettir. Linçlerin savunucusu Yazıcıoğlu: 4 Eylül 2005te Bozüyükte DEHAPlılara karşı gerçekleştirilen linç saldırısının ardından Muhsin Yazıcıoğlu, şu açıklamayı yapmıştı: Devletin, milletin güvenliğini emanet ettiğimiz kuruluşlar sorumluluğunu yerine getirmez, yasaları kullanmazlarsa, vatandaş geri kalmaz. Milletin kendi güvenliğini sağlamak hakkıdır... Yazıcıoğlu şöyle devam ediyordu. ´Ya devlet başa, ya kuzgun leşe´ demişler. Devlet başa geçmezse leş kargaları ortaya çıkar. Devlet, devletliğini yapmazsa evimizde mi oturacağız? Bu sözler, BBPnin Çatlılar döneminden, MHPden farklı bir politika ve söylem üretemediğinin göstergesidir. Bunlar sivil faşist hareketin onlarca yıldır varlık gerekçesi yaptığı söylemlerdir ve bu söylemlere sahip çıkan bir hareketin devlet tarafından kullanılması kaçınılmaz sondur. Susurluk olayı da bu açıdan oldukça önemli bir göstergeydi. Devletin kendilerini kullanmasından şikayetçi olan BBP, kullanılmanın en doruktaki simgesi olan Abdullah Çatlıyı sahiplenmekte en önde koşmuştur. Nitekim sonrasında da BBPliler, onun kurduğu önce Nizam-ı Alem, ardından Alperen Ocakları, tüm faşist saldırıların içindedir. Faşist hareketteki MHP-BBP ayrılığı üzerine spekülasyonların yapıldığı dönemde, devrimciler, bugünleri de ifade eden şu tespitleri yapmışlardı: Birbirlerini suçlamaları, akıtılan kanları birbirlerine yüklemeleri onları hiçbir zaman temize çıkarmayacaktır. Onların bu ifşaatları ile ortaya çıkan tek şey vardır; o da aynı çamurdan yoğrulmuş olmaları gerçeğidir. Amerikancılıksa hepsi Amerikancıdır, Türkeş de, Somuncuoğlu da, Yazıcıoğlu tayfası da. Kontrgerillacılık hepsinin ortak mesleğidir, ırkçılık onların kimliğini belirliyor, İslamcı maskeyi hepsi kullanmıştır ve hala kullanmaktadırlar. Halkları birbirine kırdırmak için kurulan tezgahların, provokasyonların, katliamların içinde hepsinin parmağı vardır. Öne çıkardıkları ya da çıkaracakları şey ne olursa olsun, hepsi de aynı rol için beklemekte ve bu rol için kıyasıya mücadele etmektedirler... Yolları ayıran da budur. (Mücadele, 25 Temmuz 1994, Sayı: 4) Sivil faşist hareketle devlet, bugün de içiçe! Aradan 15 yıl geçmiştir ve öngörüldüğü gibi, emperyalizmle, oligarşiyle, devletle içli-dışlı çizgi, halk düşmanı saldırı pratiği, BBPde hakimiyetini sürdürmektedir. Gerek üniversitelerdeki satırlı faşist saldırıların, gerekse de onlarca şehirde tekrarlanan linç saldırılarının ardından MHP de, BBP de saldırılarda yeraldıklarını inkar etmiş, onlar bizden değil, ülkücüler bu işlere karışmaz türünden açıklamalarla sorumluluklarını gizlemeye çalışmışlardır. Mafya çetelerinin içinde sık sık bu partilerin veya ocaklarının yöneticileri çıkmakta, ve karşımıza yine aynı inkarcı demagoji çıkmaktadır. Yaptıklarını savunamıyor ve üstlenemiyorlar. Çünkü, niteliği itibariyle yaptıkları kontra eylemlerdir. Yaptıkları her iş, sömürü ve zulüm düzenine hizmet etmektedir. Aynı bugüne kadarki gibi. Kullanıldığını söyleyen Muhsin Yazıcıoğlu, o dönemin gerçeklerini halka anlatmamıştır hiçbir zaman. Anlatmaya da niyetli görünmemektedir. Tersine, gidişatları, o kirli ve kanlı sayfalara yeni sayfalar ekleme yönündedir. Ogün Samastları, Yasin Hayalleri sahiplenen bir siyasi çizgi, zaten faşizm tarafından her türlü kullanılmaya açıktır. Mamak Hapishanesinde oligarşinin işkencesiyle, hücreleriyle karşı karşıya gelince devlet bizi kullandı diyen Yazıcıoğluna, faşizmin kendilerini kullanıp işleri bitince yarın yine aynı şekilde yapabileceğini hatırlatmak gereksizdir. Faşist hareket bunu bilse de, kanlı ve halka karşı çizgisini sürdürecektir. Çünkü varlık koşulu da, oligarşik devletin icazetini alması da buna bağlıdır. Polis, jandarma, MİT, hepsi, MHPsiyle, BBPsiyle, ocaklarla içiçedirler. Bizim gibi ülkelerdeki sivil faşist hareket ise, bu içiçelikten vazgeçemez; çünkü, devlet desteği olmadan varolamaz. BBP de, milliyetçilik yarışında öne geçmek, MHPnin pasifliğinden şikayetçi olan, şovenist dalganın kışkırttığı kesimleri kendine çekmek için her türlü kirli işe bulaşmakta, düzenin halk güçlerine yönelik saldırılarına, faşist teröre ortak olmaktadır. *** Alpaslan Türkeş, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Muhsin Yazıcıoğlu... Halka karşı işlenen yüzlerce suçun altındaki kanlı imza bunlara aittir. CIAdan 12 Eylül Cuntasına, holdinglerden polis şeflerine kadar pekçok karşı-devrimci güç kullandı onları. Yazıcıoğlu, kullanıldık diye ayrıldı, ama kullanılma çizgisini değiştirmedi." MARAŞ ÇORUM SİVAS!!!! Yusuf Ter isviçre 2009 |
Seçimden seçime oyala gönder
Yıllardır hep halkın sırtına biner
Devletin içinde şu derin devlet
Bayram sabahı oyuncağı elinden alınmış çocuk durumuna düşmek çok zor olmalı? Bunu en iyi yaşayan bilir Allahın takdirine sual olmazmış dost, tarih tekerrürden iberet Allahın adaleti de bu olsa gerek, Bugün bana, yarın sana...
Haklı serzenişlerinizi kutluyorum kaleminiz var olsun saygılar size ve manidar dizelerinize...
Serap Sönmez tarafından 4/6/2009 3:36:47 AM zamanında düzenlenmiştir.