Sessizlik
Sessizlik, alabildiğine sessizlik bana sunduğun..
Gecelerimi harcarken sana dair düşlerle, sen bana Umutsuzluğun zehrini uzatıyorsun gümüş kadehlerde.. Ve susuyorsun alabildiğine.. Sustuğun yerde kırılıyor her şey; bilmiyorsun.. Sabah olmak üzere bu şehirde.. Gececi sevdalardan eser yok artık.. Çöpçüler sokaklara atılan adilikleri temizleme telâşında, Dillerinde memleketimin yanık ezgileri.. Birkaç konsomatris evlerine gidiyor; yüreklerinde kirletilmiş Kadınlıkları, sırtlarında yarım kalmış sevdaların kamburunu Kaşıyorlar.. Gözleri, bedenleri hüzün kokuyor; bakamıyorum yüzlerine.. Yeterince hüzün depolamışım.. Dağları seğiriyor gözlerim.. Yüreğimi bir dağlar anlıyor, gerisi sağır sessizlik.. Gerisi adi, kirletilmiş alabildiğine.. Şairin dediği gibi; dağların acısı çoktu, acının dağları yoktu..! Sonu ölüm olan bir şarkıya başlamışım lâli.. Hep başa sarmaktan yorulduğum kasetin sonunu Dinlemeliyim artık.. Yüreğim dayanmıyor verdiği acılara bu izbe mekanın.. Gitmem gereken yerler var biliyorum; ama neresi, nasıl gidilir Bilmiyorum.. Kocaman soru işaretleri.. Aradığın yol senin de bilmediğin yoldur derken çok haklıymış O adam, şimdi anlıyorum.. Yine geceyi rehin bırakıyorum gündüze ve takınıyorum Oyuncakçı amcanın sattığı umut maskelerini.. Yüzümden akan hüznü görmesin istiyorum hiç kimse.. Ve korkutmasın insanları yüreğimin rengi.. Kan sızdıran yaralarıma düş kırıklarımı sarıyorum.. Tuz basmışçasına acı veriyor, ama olsun.. Ne çıkar ki alışık değil miyim acıya..? Gece bitti lâli.. Hatırlarsın bir zamanlar çıplak ayaklarla yürürdüm karda.. Soğuğa inat.. Buzu dondurmayı öğrenmeye çalışırdım; başarmıştım.. Şimdi sıra ateşte lâli.. Ellerim ateşi yakmayı öğreninceye dek onunla oynamaya Devam edeceğim.. Biliyorum söyleyeceklerini.. Sus, konuşma ne olur.. Bahadır Kaan Öztürk |