HOŞÇAKAL MUHSİN
Hayalimde bembeyaz resim
Uçsuz, bucaksız Mamak taşları gibi soğuk Üşüdüm diyen sesin Bir kabus bu sabah içtimada Gözlerimden süzülen gençliğim Kulağımda uzaklaşan uğultu boğuk İlk heyecanı ruhumun toy Kazınan gönlüme kelamın Şifresi Kalubelada girilmiş ömür "Kanımız aksa da zafer İslamın" Bazen Ferhat ile Şirin Biraz Kerem belki, biraz Aslı Nasıl benzeşirdi bir neslin açlığı Sen derdin kalpleri pişirin Hayat, kocaman ülkünün harçlığı Bayram, artık kıyâmın Düğün, Haktan iltimaslı Türk ile İslamın Sevişme faslı. Önümde bembeyaz resim Dağlar karlı, havanın buğulu gözleri Uçurumlar, vadiler, amansız eğim Dualar közlenmiş yürek mangalında Ilık ılık işlerken ilahi saat... Ey Kudret sahibi Ey, mümine yar İşte Türk, işte İslam Onu rahmetinle sar Mermiler sürülü tören mangasında Namludan çıkan melekler, göğü kaplayan İlahi nağmeyi etmekte kıraat Ne kadar devam etse hayat Ölümdü, hüznü göğsümüze saplayan Ülkü artık ölüm kalım kavgasında Ülkü artık yasında Hoşçakal Muhsin... erol başçı İNNA LİLLÂHİ VE İNNÂ İLEYHİ RACİÛN |
Merhum Muhsin YAZICIOĞLU;
Türk-İslam dünyasının doğal lideriydi. Tüm gönüllerin fatihiydi.
Hoca Ahmet Yesevi ekolünün 20 yy. alperenlerinden olup o misyonun yani nizam-ı âlem için ilay-ı kelimetullah davasının yılmaz yıkılmaz bekçisi, yiğit lideriydi.
Doğduk ve öleceğiz, işte bütün hakikat bu. Aradakiler sadece detaydır. Hoş bir sada olarak kalanlar ise bu detayların dizaynında gösterilen özendir. O, bir partinin genel başkanı olmanın ötesinde, büyük bir davanın her türlü olumsuzluklara ve yokluklara rağmen yılmaz, yıkılmaz lideriydi.
Bir başkasının adamı değildi, kendisiydi. Hoparlör değildi, mikrofonun sahibiydi. Milletten başka hiçbir makam ve zümreye diyet borcu olmadı. Örnek hayatıyla, temiz, dürüst, ilkeli ve inancından zerre taviz vermeden de siyaset yapılabileceğinin ispatı oldu.
Onun için çok sevildi, onun için 3 gün boyunca kalpler ona dua ve niyazda tek vurdu, bir vurdu... Allah herkese böyle ölümler nasip etsin, hepimiz faniyiz bir gün ummadığımız bir anda biz de öleceğiz.
Helal yaşanmış bir ömrün ardından, milyonlarca gözü yaşlı boynu bükük yürek kaldı geride... Yaşarken, kıymetini bilemedik, onu şimdi sarıp sarmalayan kara toprak kadar olamadık, Türkiye buna yansın...
Ölüler toprağa gömülür, hatıralar ise yüreğe. Toprak mı daha vefalı, yürek mi? Bunun cevabında karşımızda duran en müspet gerçek, BIRAKTIĞI DAVAYA SAHİP ÇIKMAKTIR. Bu güne kadar bu dava hakkıyla anlatılamamış, önüne pek çok engeller çıkmış olabilir. Uğruna nice canlar ve ömürler verilen bir gayenin gerçekleşmesi için boş kalmaması gereken nice meşakkatli yollar, aşılması gereken nice engeller, geçilmesi gereken badireler var.
Merhum Genel Başkanımız gibi insanların şerefli ve kararlı mücadeleleri öyle kalın ve derin izler bırakıyor ki, onu kazıyıp yok etmek mümkün değildir. Onlar ölümlerinden sonra da örnek olmaya örnek alınmaya devam ediyor, ışık gibi yollarımızı aydınlatmaya devam ediyorlar...