BİLSEN DAHA KAÇ SEFER
Ağır ağır ilerliyordu parke yolda.
Ayaklarında, zamandan eski bir çift çarık. İttirdiği tahta arabası çığlık çığlığa… Başı önde, gözleri dalgın Kolları zayıf, yüreği zayıf, sesi çığlık çığlığa… Uzattı ellerini karşı kıyıya. Biter mi Karadeniz? Bir el verse, bir tutsa avuçları... Şimdi kalabalık bir sahil boyu, Kocaman bir yalnızlığa mahkum… Bir yanı incinmiş kör, Bir yanı yeni yeni görüyor daha. Adımları ürkek, sakin, zayıf… Her bir taş, bir sır saklıyor altında. Şimdi koşsa, kaldırsa hayatları… Her bir taş, bir sır saklıyor altında. Alnında üç-beş damla ter ve sıra sıra çizgi Saçları üç-beş aylık, turuncu ve kirli… Kolları kömür karası, yüzü güneş yanığı… Gözleri yolda, aklı ekmek derdinde… Arkasında korna sesleri, bacakları yorgun, Dudaklarında ince bir ha gayret, aklı ekmek derdinde… Yolum dar, yolum parke, yolum yokuş. Ömür dediğin kimine dipsiz kuyu, kimine bir avuç… Dur bekle dolmuşçu kardeş yüreğim zayıf. Kaç katıyım boyumun ve daha ne kadar ağır. Bilsen daha ne çok yaşadım hayatı, bilsen daha kaç sefer. |