SÜRGÜN
Bir gecenin karanlığı kadar siyahtı
Ve gece olmalıydı ki, yıldızlar vardı. Amansız bir rüzgâr, ruhumu ikiye bölerken, Bilmem ne kadar uzaktaydı, ama hep vardı. Bir sürgün şehri uzaklarda, Kararsın gökyüzü, insin üstüme, Giysin kefenini dağlar ve örtsün sis dört bir yanı. Gidiyorum ben. Öyle durma karşımda, çelimsiz, Öyle bakma, ne olur. Sürgünüm ben sana. Koca şehir kalk, bağır, Yüksel karşımda ne olur. Dayanmam için karanlığa Ve geride kalanların, bağırlarında bir taş gibi, Dur gitmeleri bıraktım senin için. Öyle durma karşımda, çelimsiz, Öyle bakma ne olur. Sürgünüm sana, Cennet olsan ne ki… Mecbursam kalmaya, Yardan ayrıysam Ve takılıyorsa her yemekte, koca bir düğüm boğazıma, Anla artık ben, sürgünüm sana. Ben kimim burada, Neyim sorma. Padişah olmuşum kaç yazar. Bir sürgün, Bir kelepçe, Bir emir ne ki? Ben koca şehirde bir kadın, Omuzlarım yükünle ağırlaşmış, Her gece bir beyaz daha eklerken saçıma, Hep bir yanım karanlık, Hep bir yanım ağlar Bakacağım uzaklara. Odamda küçülürüm, Saatler yılı vurur, bakarım dağlara. Acım volkan olur, özlerim. Uzaklarda beni bekleyen adam, Bir gün döneceğim. Belki daha yaşlı, Belki daha yorgun… Gözlerimde yokluğundan kalma bir damla yaş Ve yüzümde Gittiğim günden yadigâr bir hüzünle, Karşına dikilip Yıkamadılar diye haykıracağım. |
Ve geride kalanların, bağırlarında bir taş gibi,
Dur gitmeleri bıraktım senin için.
Saatler yılı vurur, bakarım dağlara.
ne güzel dizeler
saygılarımla