GÜVERCİN VURULUNCAŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 2009 Ümraniye Belediye Başkanlığınca düzenlenen “SERBEST” Konulu 5. Geleneksel Şiir Yarışmasında 6194 şiir arasında Mansiyona layık görülen eserdir... JÜRİ ÜYELERİ • Prof. Dr. İskender Pala (Edebiyatçı/Şair) • Prof. Dr. Nurullah Genç (Akademisyen/Şair) • Doç. Dr. Turan Karataş (Akademisyen/Edebiyatçı) • Yrd. Doç. Dr. A. Kerim Dinç (Akademisyen/Edebiyatçı) • Yrd. Doç. Dr. Abdulhakim Koçin (Akademisyen/Şair) • Beşir Ayvazoğlu (Şair ve Yazar) • A. Vahap Akbaş (Şair) • Hüseyin Erdoğdu (Ümraniye Belediyesi Başkan Yardımcısı) • Abdulhakim Beki (Kültür ve Sosyal İşler Müdürü) NOT: 200 mısralık şiir, 8’erli 25 bentten oluşmaktadır… Belirli bir kafiye örgüsü de bulunmamaktır. Ancak her bentin son mısrası 20. Kıtaya kadar kendi arasında kafiyelidir. Rediflerse “güvercin vurunca” dır… 20. kıtadan sonra yapılan teknik, bu kafiye örgülerini vurgulamak, konunun anlamını tekrarlarla pekiştirmek adına her bendin ilk ve son mısrası alınarak 5 bent vurgu pekiştirmesi yapılmıştır… Bu teknik, bilinçli olarak kullanılmış olup şiirde kafiyesiz 14 lü hece kullanılmasına rağmen finaldeki toplama işlemiyle de kafiye dizilişi göz önüne serilmiştir… 29/04/2008 de yazılmaya başlanan şiir tam 18 günde yazılmış; 02/12/2008 de başlangıcından yedi ay sonra işlenmesi tamamlanmıştır.
Vurmayın güvercini, beyaz müjdeler ağlar,
Toprak kızar, gök küser, gam yüklenir yürekler. Ağır gelir gözlere dolup gelen damlalar, Akmasını bilmeyen gözyaşı seli bekler. Ne durulur ne coşar şaşkınlaşır dalgalar, Kıyılarla buluşmak istemeler nâfile! Nâfile çırpınışlar, haykırışlar nâfile! Kanar, yürekler kanar güvercin vurulunca. Akıl idrak edince duygular da kabarır, Gelgitlerini özler deryalar buzullarda! Kaplarına dar gelir kalıplardaki buzlar. Sızlar şahit dimağlar, sızlar vekil kılınan, Haykırır bengi sular hayata hodri meydan! Ok fırlarken yayından arzular hedefini, Vuslatın yollarında hedef talan, ben talan, Coşkun umutlar siner güvercin vurulunca. Mevsimler acımadan kar yağdırır düşlere, Har düşer gülüşlere, sam vurur hasatları. Gamzeler mahzun mahzun terk eder muratları, Saltanata binenin tatlı dilinde zehir, Feryatları dillerden akseder kâinata, Peteklerdeki meçhul ne ezeldir ne ebed, Meded ister öteden menekşeler, laleler, Toprak, tohuma biner güvercin vurulunca. Karların arasından uyanan nazlı güzel, İklimlerin içinde ne yaz bilir ne de güz, Elvan elvan çiçekler boyun büküp darılır, Burcu burcu kokular savrulmaz baharlara, Ovalar ve vadiler, yeşillerle, sarılar, Öze dönüş içinde sarılır mavilere, Gelincikler dağlarda karaları bağlanır, Hüzünlerle donanır güvercin vurulunca. Zâlimin yüreğinde gül soluk, gülşen soluk, Mertlik damarlarında namertlik oluk oluk, Efsâneleşen günler sarılır yeni güne, Örse konur yürekler, çekiçler iş başında, Demirden kanlar akar, yürekten demir sızar, Sevgi hamallarının yaşlar akar g/özünden, Yetim başını eğer, “vursunlar beni” diye, Dinmeyen yaşlar donar güvercin vurulunca. Kanat kanat çırpınan umutlar düşer suya, Ağır gelir tüyleri havadaki yokuşa, Nefes nefese canlar yaşama telaşında, Bir sağa bir de sola başvurur, medet arar, İpekten döşeklerde yâr sağır, ağyar sağır, Martı demir alırken yelkeni eder fora, Terk eder denizleri ardına hiç bakmadan, Alev ayyukta yanar güvercin vurulunca. Yüreğin şafağından küskün bakınır güneş, Dayanır semâsına bayrak mahzun, nâzenin, Göğsündeki şehitler uyanır birer birer, Kararır soylu sevdâ, ay yıldız düşer gökten, Yoldaş arar kendine, haldaş arar gönlüne, Dost dost, diye seslenir duyan olmaz sesini, Soluğundaki canla teslim eder rûhunu, Dallara baykuş konar güvercin vurulunca. Yokuşları çıkanlar, düzde birden yorulur, Ayaklar tartmayınca dermanı arar dizler, Sorulur bu hesaplar, bir gün elbet sorulur, Sayılı nefeslerde can düşer, canan düşer, Sevgi meşâlesinde çakmaz olur kıvılcım, Boynu bükük ceylanlar bakmaz olur ardına, Gözler küser dünyaya, gönül dalar ukbâya, Kuşlar uçmadan tüner güvercin vurulunca. Dalda yediverenler özler kendi gülünü, Yalan söyler aynalar gördüğü gerçekleri, Ya da gerçekler susar, çatlatırlar aynayı, Yansıyan akislerde figan sarar akşamı. Yıldızları acıtır karanlıkta kırıklar, Görmez olur gören göz, gizlenir akılda söz, Arşa değer feryatlar, küser Ferhat Leylâ’ya, Dağlar aşkları yener güvercin vurulunca. Hırs coşunca menfaat peşinden sürüklenir, Denklenir kucaklara hak edilmeyen rızık, Yazık ki azık olur bu sonsuz yolculuğa, Düğümlenir boğazda kara yüzlü lokmalar, Taş döner başa vurur, baş döner taşa vurur, Yaralardan akmayan kanlar donar damarda, Toprak rahmeti özler, rahmet toprağa hasret, Bal tutan zehre banar güvercin vurulunca. Zamanın pürtelâşı geçer ışık hızını, Kimse çekmez nazını saniyenin, saatin, “Dur gitme” dense bile dinlemez hiç kimseyi, Âsidir, rûhu âsi, emânet almaz dünü, Gider günlere doğru ardına hiç bakmadan, Gözlerine takılan hatıralar acıtır, Kol kırılır, yen kalır bakışların içinde, Hayat insanı sınar güvercin vurulunca. Güneşin doğuşuyla umutlar gülümserken, Özümsemez ışığı karanlıklar inatla, Sevginin deryasında, murat, bekler umutla, Ne umut gerçekleşir ne de muratlar olur, Yüreklerdeki deprem sarsar sevdâ kuşunu, Kırılır kanatları, yıkılır sırça köşkü, Aşktan, meşkten sıkılır, unutur cananını, Yürek tahtından iner güvercin vurulunca. Közler söner kül olur, küller yakar ateşi, Al basar yanakları ya da yanaklar solar, Atış poligonunda yay gerilir, ok atar, Yayından fırlayan ok vaatler gibi kaçar, Hedefte vurulanlar kaybolur menzillerde, Naçar kalır dilinden sözlerini uçuran, Söze sûkut içiren dudaklar sarhoş olur, Sönerse sevdâ söner güvercin vurulunca. Toprak yeşili arar, yeşillerse maviyi, Bendini aşamayan ırmaklar sele çağlar, Ağlar sürüklediği onca güzelliklere, Şerâre çakmaz olur alevi yutar küller, Doyumsuz dünyadaki nefisler de doyumsuz, Nefeslerden hak-hukuk uyanır haykırarak, Dağlar mâtemi solur, mâtem yansır dağlara, Akisler bir bir diner güvercin vurulunca. Esrik rüzgârlar eser kadehsiz ve bâdesiz, Sürükler bilinmeyen diyarlara insanı, İnsan ki tutunmayı özler yarınlarına, Anları kaçırdıkça kovalar da kovalar, Nehir midir yolunu şaşırıp da aranan? Nerededir hayâller, nerededir hasretler? Kaybolmuş pusulalar, kaybolmuş hep kaptanlar, Zaman geçmişi anar güvercin vurulunca. Ateşten gömlekleri giyinmek mârifet mi? Mârifet ateş giyip yakmamaktır tenini, Pamuklar ağırlaşır, demirler hafifleşir, Emeğin karşılığı verilmeden taşınmaz, Ruh bedene yenilse beden ruha yenilmez, Kendi eksenlerinde dolaşan dönenceler, Çıkar yörüngesinden yazlar karışır kışa, Mevsimler gökten iner güvercin vurulunca. Cemre düşmez toprağa, bahar gelmez yaprağa, Buharlaşan bulutlar yaş düşürmez gözünden, Mavi sızmaz özünden, gizler ayyuka çıkar, Ağırlaşır kanatlar, tüyleri hep demirden! Yere düşer bedenler, dövülür yerde tenler, Bilenler, bilmeyenler görür acı gerçeği, Kuluçkalarda sancı dinmez doğumdan önce, Gidenler hep aranır güvercin vurulunca. Mavi, vermez rengini ne denize, ne göğe, Küser deniz maviye, mavi kaçar sonsuza, Sonsuz küçük, sonsuz sığ ve Süreyya parlamaz, Sırlamaz matemleri, gözyaşları sırlamaz, Damlanın susuzluğu kurutur kaynakları, Dünyayı da şaşırtıp geçilir tatlı candan, Mavice gidişlerin sonu hüsran ve elem, Suyunu yutar pınar güvercin vurulunca. Kaygısız bir dünyaya geldiğimiz ilk günden, Çeker kendine dünya, yalanın yüzü güzel, Günlerin son durağı bekler durur sessizce, Nefessizce kafeste saklanır cennet günler. Kevser’in serinliği, tubanın gölgeleri, Görünmez belgeleri berât gecelerinin, Sevginin özü yürek, sözü sevdâ oldukça, Güller uçmayı dener güvercin vurulunca. Dağlar akis vermeden nasıl dururmuş hayret! Gidenin ardı sıra mâteme mi bu gayret? Susmuş yankı dilleri, susmuş taş gönülleri, Zirvelerdeki karlar kaçırmaz ölümleri, Azrail’in elinde fermanların hası var, Güvercin yüreklerin hiç dinmeyen yası var, Cefâ biter, can biter, sefâ kalkınca şâha, Döner Mevlevi döner güvercin vurulunca. Vurmayın güvercini, beyaz müjdeler ağlar, Kanar yürekler kanar güvercin vurulunca. Akıl idrak edince duygularda kabarır, Coşkun umutlar siner güvercin vurulunca. Mevsimler acımadan kar yağdırır düşlere, Toprak, tohuma biner güvercin vurulunca. Karların arasından uyanan nazlı güzel, Hüzünlerle donanır güvercin vurulunca. Zâlimin yüreğinde gül soluk, gülşen soluk, Dinmeyen yaşlar donar güvercin vurulunca. Kanat kanat çırpınan umutlar düşer suya, Alev ayyukta yanar güvercin vurulunca. Yüreğin şafağından küskün bakınır güneş, Dallara baykuş konar güvercin vurulunca. Yokuşları çıkanlar düzde nasıl yorulur? Kuşlar uçmadan tüner güvercin vurulunca. Dalda yediverenler özler kendi gülünü, Dağlar aşkları yener güvercin vurulunca. Hırs coşunca menfaat peşinden sürüklenir, Bal tutan zehre banar güvercin vurulunca. Zamanın pürtelâşı geçer ışık hızını, Hayat insanı sınar güvercin vurulunca. Güneşin doğuşuyla umutlar gülümserken, Yürek tahtından iner güvercin vurulunca. Közler söner kül olur, küller yakar ateşi, Sönerse sevda söner güvercin vurulunca. Toprak yeşili arar yeşillerse maviyi, Akisler bir bir diner güvercin vurulunca. Esrik rüzgârlar eser kadehsiz ve bâdesiz, Zaman geçmişi anar güvercin vurulunca. Ateşten gömlekleri giyinmek mârifet mi? Mevsimler gökten iner güvercin vurulunca. Cemre düşmez toprağa, bahar gelmez yaprağa, Gidenler hep aranır güvercin vurulunca. Mavi, vermez rengini ne denize, ne göğe, Suyunu yutar pınar güvercin vurulunca. Kaygısız bir dünyaya geldiğimiz ilk günden, Güller uçmayı dener güvercin vurulunca. Dağlar akis vermeden nasıl dururmuş hayret, Döner Mevlevi döner güvercin vurulunca. Sergül Vural |