yâd-i hazinilk seninle başladım ve suskunluğuna gidiyorum kalabalığın ortasına attığın yalnızlığım köpük köpük olmuş büyük bir dalganın arasında bir başkaldırı seni bilmeden, belkide tanrı tarafından seçilmiş zebiheyn’dik büyük bir ustalıkla biraraya getirilmiştik elimde ufalırcasına dağılan kum taneleri gibi herbirine çığlıklarımı gömdüğüm gözleri buğulu nazendem, şimdi siyah çocuğun gözlerinde ağlıyorsun titreyen ellerinde kayboluyorsun halsiz kalmış bedeninde direnircesine çıplak ayaklarında kafa tutuyorsun yeşil suya düşen hayal, ressamın tuvaline vurduğu özgürlüğü gibi bir kölenin azad edilmeyi reddetmesi gibi her adımında bana bir damla renk bırakan yakmayan ama donduran ateş dikeni yağmurlu kıyım, dünya’yı kaplayan ayna’nın arkasındayım döktüğüm gözyaşlarımla bir tarla ektim elimle çaresizliğimi biçercesine içimdeki seni büyütüyorum sedir yaprağım, hayyam’ın şarabında sırrı çözülmeyen her yudumu ayrı bir notaya haz veren kırık kadehten içtiğim içimi kanımla yıkıyorum sis kurdalem, başımın ucunda uzaklığın yasaklanmış kelimelerin sessizliğinde ölümü anımsatan gülüşün leyl bile nehar’ı unutmuş huzurum, huzursuzluğum, dilinde doğmak çıplak soluğunda yaşamak toprak kokan avuçlarında uyku için direnen gözlerindeyim içime yağan duam, ismiyle son bulduğum nefesinle buğuladığın camın arkasındayım bir pandomin yüreğinde sesimi sana bırakıyorum beslediğim sonsuzluğum... ....M.A |
nefesinle buğuladığın camın arkasındayım
bir pandomin yüreğinde
sesimi sana bırakıyorum
beslediğim sonsuzluğum...