GÖÇEBE
Elest’ten gelen, Rabbin nidasına
Bela makamı, anlatıldığı gün Ben bende değilken; daha düşmeden Açılmamış gözde; başladı düğün Dünya bir kompartımanın tozuyla Pencerelerinden savrulan rüzgâr Ya da denize koşan bir kanalda Akan hayat denilen azgın sular Her şey ezelden ebed’e akarken Zerrelere yüklenmiş tonlarca yük Hayatı parça parça nakşederken Sırat bir nefes kadar kısa büyük Pervanelerin dönüşleri gibi Döndüğümüz şu kısır döngü ateş Aldığımız her nefeste bir zerre Bir tanık bir düşman bir rakibe eş Yaratılış gazabın ta kendisi Kovulan Adem’le Havva, tanırım Gülistan sevda kokusu, tadıyla Dünya zindan, sürgün yeri sanırım... Ayrılığın acısı, sancı, sancı Mahkum çaresizliği; bir kurtuluş Ümidiyle beklerken; yarınları Rahmetin ancak yeniden var oluş. Biz pervaneyken dünya ve güneşe Hilkati güneşin; yakar da yakar Kavrulan yüreklerde; melül mahsun Sevgiliye, aşka, vuslata bakar ... 30-01-2009 |
Kutladım.