ÇİLE MEKTUBU
ÇİLE MEKTUBU
BEN ÇİLEYE ALIŞKINIM DERTLER BENİM CAN YOLDAŞIM KEDER İLE BARIŞKINIM DERTLER İLE KARINDAŞIM... Hasreti, hicranı Bedenimde, yüreğimde yaşarım Kardeşim; Ocaktan süt alırken Yanarak ölmüştü... Ağladım ağladım ağladım Gözyaşlarına sığındım, İlk acıyı tatmıştım; Kardeşimin yatağında yatmıştım... Dedem namaza durmuştu Secdeye varmadan yere yığılmıştı Üzerini örttüler... Bir de bıçak konuldu örtüsünün üstüne Sonra bir tabut Geldi evin önüne Kazanlarda su kaynadı Beyazdan elbise giydirdiler Dedemi kefenlediler Götürüp toprağa verdiler Dedem nerde diyerek Ağladım ağladım ağladım... Bana dedemi verin dedim Ama dedemi bana vermediler O gökyüzünde dediler... Toprakta değil miydi? Nasıl gökyüzüne çıkmıştı? Dedem beni niye bırakmıştı? Onu hiç anlamadım Gözlerimin yaşıyla Toprağını suladım Mezarının yanında uyuyuverdim Ben dedemi çok severdim... Anamın dayısını dede yerinde gördüm Tarlada çalışırken Yanına çağırmıştı beni Daha beş yaşındaydım Birden yüzü beyazlaştı Sonra garip bir sarı oldu Oysa ölüm sarısıymış O gün onu gördüğüm Son görüşüm oldu Onu da toprak buldu Üzeri toprakla doldu... Kaç yaşındaydım bilmiyorum Bir otobüs geldi Amcam onunla gitti Bir daha da geri gelmedi Arapgir’den yola çıktı Karanlık Dere’de park etti Neden sonra 43 yolcu Amcamın öldüğünü fark etti O da bu dünyadan gitti... Ortaokul birdeyim Okul birincisiyim Bir boya sandığım var Bir de çantam İçinde kitaplarım Bir sabah okula geldiğimde Beni giyindirler Boynuma çiçekler verdiler Elime bir resim En önde yürü dediler... Nineme anlattım Gözlerin ıslandı Dayısı imiş Kolağası Fuat Bey!!! Ermeniler; ah o kan emen Ermeniler.... Baltayla parçalamışlar Tapantarlası’na atmışlar Sonra sürsürü ağacının dibi Okul bahçesi yapılırken Rastlamışlar... Fuat Bey’i tanımışlar... Yiğitliğini anlatmışlar... Haber verememişler aileye Aynı ailedenim diye Vermişler resmi bana Sen en önde taşı diye... Sonra dayım Öğledik Geçidini geçince Ağbayır’da araba beklerken vurmuşlar Vücudundan 16 kurşun çıkarmışlar Bezlere sarmışlar Oraya bir mezar kazmışlar Üstüne; “İyi adamdı” diye yazmışlar. Sonra gurbet Bir de bu acı Memlekete hasret Bunun sıladır tek ilacı Sıralı dertler Sıra sıra çileler... Gözlerimde nem, Yüreğimde gam... Kuytularda ağladım Kuytularda karaları bağladım Issız mekânlarda yürek dağladım Keder bir kere oturmuş cana Gitmez başka bir yana Keder içtim kana kana Gülmek yasak mıydı bana? Kaç yaşındayım bilmiyorum Can dediğim bir canı kaybettim Omuzuma çıkmış şaka yapıyordu Otur diyordum Otur şimdi tararlarsa... Derken kelimem yarım kaldım Can dediğim can kollarımda Şahadeti söylüyordu Eş He Dü Enla İlahe İl Lal Lah Ve Eş He Dü... Diyebildi... Sonrası O da kollarımda toprağa gitti Kanı gömleğimde O gömlek hala o günkü Gurbet valizimde... Bir Destan Yazarı Niyazi Yıldırım Yer İstanbul Cağaloğlu Türk Edebiyatı Vakfı Konferans salonu “DÜRÜST YAŞAYACAKSANIZ BUNA ADN İÇİYORSANIZ ÇİLELİ YOLA HOŞGELDİNİZ” Diyordu... Çileli yol yeni mi başlıyordu? Çile yoldaş mı oluyordu? Hayat çileyle yeni mi tanışıyordu? Yaşımız 17 iken Üstadımız öyle diyordu “DÜRÜST YAŞAYACAKSANIZ BUNA AND İÇTİYSENİZ ÇİLELİ YOLA HOŞGEŞDİNİZ” Hep birlikte “Hoş bulduk” dedik Hiç düşünmeden Çileli yola “Merhaba” dedik... Çünkü; dürüst yaşamaya yemin ettik Çileli ve çilesiz çok yol ayrımları gördük Bile bile biz Çileli olanını seçtik Çileyi yudum yudum Hayat diye içtik... Çilelerle; keder biçtik, Zaman biçtik... “Bir beyaz melektir, bir büyük murat Çekmeyen ne bilir yar bu sevdayı? Artar katmer katmer, yükselir kat kat Artırır; hafta, ay, yıl bu sevdayı...” DEDİK... Bunu biz; sevdamıza söyledik Sevdamız; vatandı Kavgamız; sevdamızdı Sevdalarımız için kavga verdik Çile yollarında ifrit derdik Çile sofralarında açlığımızı giderdik... Vatandan başka sevda görmedik Sevdamızın diyetini ödedik... Yaşımız 17 idi Üstadın dedikleri mi başlıyordu? Çileyle yürek haşlanıyordu Dürüst adam hep taşlanıyordu Kurşunlanıyordu Silahların gölgesinde kalıyordu Dürüst adam Sakat kalıyordu Ölüyordu Hücrelere konuyordu 1978 yılı ocak ayı İfritin pençesi atıldı bir kere Kollarımıza bilekçeler takıldı BORNOVA KAYMAKAMLIĞININ ZEMİN KATINA GAZETECİLER ALINDI Resmimiz fotoğrafladı Manşetlere hazırlıklar yapıldı CANİ YAKALANDI... BORNOVA CANAVARI YAKALANDI... KATİLLER YAKALANDI... CANİ ŞİMDİ KELEPÇELİ... BİR DAHA CANİLİK YAPAMAYACAK... ASIN BUNU... Manşetler... Manşetler... Anam, çileli anam Üst katta beni beklermiş Kolumda kelepçe görünce Yığıldı kaldı Oradan eve nasıl gitti; bilmiyorum? O gün bugündür gülmüyorum... Beni Buca C 5 e götürdüler Darağacı yaklaşmıştı Yaşıtlarımız elim sende oynayadursun Biz ölüme beş kala sıra bende diyorduk İdam sehpaları... Hücreler... Mazgallar... Kimler mi vardı? Serdar ağabeyimiz Ahlak abidesi ağabeyimiz Kılıçlar, Çolakoğullları Efkârlıoğlu Alpay, Sertif ağabeyimiz Daha nice canlarla; can vermeye gelmiştik Aradan zaman geçti “PARDON” Dediler... O ne dedik? “Yanlışlık” dediler... “Ya leke” dedik Kusura bakmayın dediler Kusura bakmadık amma Bize lekeli baktılar Lakabımıza katil ve cani diye ad taktılar Silemedik silinmedi bu leke Ne katildik ne de cani Ama nerde bizi dinleyen hani nerde hani Sonra O Yiğit insan O milli kahraman Kim mi ÇATLI Biz O’nu kahraman bildik Türk’ün yürek sesi Türk’ün nefesi bildik... Anam, canım anam Kanser mi olmuştu? Ben mi sebeptim anam? Aradan az zaman geçmişti Kara Eylül geldi Kapkara Eylül Turkuaz renkleri zift ettiler Yüreklerimize bir daha hicran ektiler... Ayaklarımıza enjekteler yapıldı Kollarımız Filistin askılarına asıldı Ayaklarımızın altı Jiletlerle doğrandı Aslında bağrımız doğrandı İrlanda masaları yapıldı İşkencelerin en alçağı yapıldı Reva mıydı? Elbet değildi Ama yeminimiz vardı Dürüst olacaktık Doğruluğa yeminimiz var Ebu Cehiller; Ashabı Kiram’a Aynını yapmamış mıydı? Küffar; Müslime kıymamış mıydı? Biz de; Fahir Kâinat yolundaydık Buna dünden razıydık Yeter ki; Onun rızasını kazanalım Yüce Allah sınava tabi tutmuştu Bu sınavı kazandık Kasım 1982... Yer İstanbul: Shereton Oteli Nazif Okumuş Diyor ki; “FATİH İSTANBUL’U ALDI AYASOFYA’DA CUMA NAMAZI KILDIRDI BİZDE TEKRAR AYAĞA KALKIŞIMIZI BURADAN İLAN EDİYORUZ”... Bu cümleden yarım saat sonra Otelin genel müdürüne kapıyı gösterdiler Sebep mi? Fatih ne için Ayasofya’daydı? Bizde onun için Shereton da idik de ondan... Yıllar; Yıllar geçti Anam ölmüştü... O beni hep yüreğinde taşımıştı da Ben bir kere omuzuma alamamıştım Yirmi üç gün sonra haber verdiler Anamın öldüğünü... Anam... Canım canım canım Diye diye ölmüş... Anam; sen benim canımsın Çünkü; sen benim anamsın Sonrası; Sırası gelenler gittiler Önce ağabeyim Sonra babam Sonrasından öncesi de var Yeğenimi onun altı aylık yavrusunu Ve; Kaynanasını Balta ile doğradılar... Bebesini tel ile boğdular... Katilleri buldular Yanlarında çalışan marabalar Katillerini hapse koydular Ama asılmadılar... İdam ayıp diye kaldırılmıştı Böylece de katillere gün doğmuştu Bizi pardon diyerek asacak olanlar Katillere, canilere aflar bile çıkardılar SEVMELERİ HEP ERTELEDİM ŞİMDİ SEVDİM ERTELEMEDEN SEVDİM GÜLMESEMDE ÖMRÜMCE ÇİLE DERSEM DE ONSUZKEN; ZEHİR İÇSEM DE GECELERİMDE; ZİFTİ BİÇSEM DE GÜNDE GECEYİ SEÇSEM DE; SEVİYORUM... SEVİYORUM... SEVİYORUM... SEVMESİNİ BİLİRİM Ben de seviyorum Benim sevdam İki Cihan içindir MASKELİ YÜZLERLE DEĞİL SAHTE SÖZLERLE DEĞİL BEN YÜREKTEN SEVERİM SEVDİĞİME YÜREK VERİRİM BEN SEVDİĞİME YÜREĞİMİ VERDİM BEN ONA SİNEMİ SERDİM Benim sevdam Anlık heves değil Benim sevdam; “Makam-ı Firdevs’tir”... BENİM SEVDAM “NEHRİCENNETTİR”... NEHRİCENNETİM BEN SENİ İKİ CİHAN İÇİN SEVDİM BEN ÇİLEYE ALIŞKINIM DERTLER BENİM CAN YOLDAŞIM KEDER İLE BARIŞKINIM DERTLER İLE KARINDAŞIM... KADİR DURAK (LEBİDERYA) ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ... |