ŞEHR-İ İSTANBUL
Şehr-i İstanbul
Ar kubbesi çatlamış bu kara şehri Bir gün terk edip gideceğim ben Yan yana gezdiğimiz suni parklardan Lüks arabalardan hoş vitrinlerden Kopup gideceğim sen kalacaksın Ardımdan belki de ağlayacaksın Her gün buluştuğumuz kır kahvesinde Siyah çaylara bulanacaksın Her sabah ardımdan mendil sallayıp Başına allı yazma bağlayıp Beklediğin evin köşe başından Bir gün terk edip gideceğim ben Kara gözlerine buğu düşmesin Beni sevdiğini kimse bilmesin Bu koca şehirde ben hep yalnızdım Senin gözlerini köyüm sanmıştım Bir gün anladım ki dağlar çok uzak Caddeler çok dar insanlar kaypak Sen alışıksın bu dar dünyaya Takatim kalmadı böyle yanmaya Senin olsun ışıklı büyük binalar Tavernalar,gazinolar,vitrinler Götür beni efkar dağıtan gara Bir gün terk edip gideceğim ben Ak başlı ağrının eteklerinde Bir mecnun Gefo ile buluşacağız Dertleri bırakıp metropollerde Yalnız o günü konuşacağız Keşfedip gözlemenin müthiş tadını Buz gibi su ile arınacağız O yeşil örtüye sarılacağız Kararacak yeniden beyaz tenimiz Utançtan değil ay ışığından Üstümüzdeki bulut açıldığından Bana darılma işte bu yüzden Bir gün terk edip gideceğim ben Bir gün kaf dağından bir anka gelir Kurtuluş gününden müjdeler verir Onun gözlerine takılacağım Çekip götürsün diye yalvaracağım Siyanür kokan bu bacalardan Onursuz savaşan tüm çarşılardan Uçup gideceğim haberin olsun Üstünden nur kalkmış bu kara şehri Nem kokan evleri,kaldırımları Bir gün mutlaka terk edeceğim Bir çoban olup yüce dağlarda Hoş sohbet bir Leyla bekleyeceğim Mehtabın tülüne sevdalar serip Köy kızlarına maniler dizip Tatlı hikayeler dinleyeceğim Ruhumu kurtarıp dar sokaklardan Kelebekler gibi sonsuza uçup Bu şehrin üstünden savrulacağım Kızgın ufuklarda kavrulacağım Haya damarları dikiş tutmayan Bu kararmış şehri terk edeceğim 1998 Orhan Bektaş |