ARKADAŞIM YUSUF
Benim bir arkadaşım vardı
Yusuf... Yusuf’um Arkadaştan öteydik, sanki kardeş Zaten diyorlar ki kırklarımız karışmış İşte böyle Biz Yusuf’la kardeş gibi büyüdük Gün geldi bir parça ekmeği Soğanla, zeytinle katık edip bölüştük Gün geldi, aynı kıza vurulduk, küstük dövüştük Ama hiçbir zaman ayrı kalamadık Yusuf bensiz, ben Yusufsuz yapamadık Fakirdik, ilkokulu zor bitirmiştik Pantolonlarımızda yamalarımız Yarım simitti tüm katığımız Düşerdik okul yollarına Can dostum Yusuf’umla Benim derslerle aram olmadı hiç Ne matematikten, ne fenden Çakmazdım hiçbirinden Kafam basmazdı işte... Gittik ite kaka Oysa Yusuf başka, bambaşkaydı Çalışkandı, kafalıydı hakikatten İmkânı, fırsatı, hele hele parası olsaydı Hiçbir şey alıkoyamazdı onu yükselmekten Garibanlık fırsat vermedi, belimizi bükmekten Paramız olmasa da umudumuz tükenmedi hiçbir zaman Hayallerimiz vardı, gelecekten yana Bir iş kuracaktık, ortak olacaktık Her şeyin yarısı ona, yarısı bana. Bir gün parkta otururken beni buldu Yürümüyor, sanki uçuyordu “ Hayrola Yusuf !” dedim. “ Sana n’oldu ?” Atıldı, sarıldı boynuma “ O da seviyormuş beni...” Böyle takmıştı kafasına Aylin’i... Bizim Yusuf iyice abayı yakmıştı Sık sık buluşur olmuşlardı Son günlerde Yusuf beni bile boşlamıştı Kıskanmıyorum desem yalandı Nereden çıkmıştı bu Aylin denen kız Bizim Yusuf aşkıyla dillere olmuştu sakız Ah be Yusuf’um! Bir gün Yusuf iki altın yüzük aldı Söz yaptılar sözde aralarında Yüzükleri taktılar parmaklarına Beni şahit tuttular aşklarına Herkes senin gibi yürekten mi sever be Yusuf’um Yusuf şimdi iyice kafayı takmıştı Ben aidim diyordu Aylin’e Aylin diyordu da başka bir şey demiyordu Eyvahlar olsun! Yusuf elden gidiyordu Bir akşam ava gittik Tek kırmalarımız hazır tetik Dört şişe şarap, beş bıldırcın Sabahı ettik Başka mevzu mu yoktu Yusuf içtikçe hep Aylin’den konuşuyordu “ Yeter dostum, şişirdin !” desemde Adamın umurunda olmuyordu Olmasa da aramızda Yusuf sayesinde Sanırsın ki Aylin, avda yanımızda Aradan iki gün geçti İki gündür görememiştim Yusuf’u Yine o Aylin denen kız yüzünden sandım Özledim de hayırsızı Daha fazla katlanamadım... Çaldım Aralandı kapısı. Karşımda yaşlı anası Öptüm elini, sordum bizimkini İçeride yatıyormuş, hasta olmuş “ Herhalde avda üşüttü. Beli ağrıyor, gel oğul Buyur” Dedi yaşlı kadın, gözlerinde keder İçeri daldım “ Yusuf n’aber! N’oldu ulan sana hadi kalksana! Diye takıldım Ama... Ama Yusuf gerçekten hastaydı anladım Gözlerinin feri gitmişti Ne olmuştu bu çocuğa böyle birden bire Günler geçtikçe Yusuf gitmedi bir türlü iyiye Gitmedi be Ağrıları sıklaştı, arttı. Dayanılmaz oldu Kimi üşütmekten, dedi. Kimi böbrekten Sarardı, soldu zayıfladı Yusuf’um Bir gece sabaha karşı attık hastaneye Böyle başlandı sözde tedaviye Günler geçiyordu Türlü türlü tedaviler sürüyordu Ama Yusuf... Yusuf’um bir mum gibi eriyordu Saçları da dökülünce tamamen Anlamıştım... Anlamıştım acı gerçeği Yusuf! Yusuf kanserdi Artık bir deri, bir kemikti Her fırsatta hastanedeydim Sık sık dolaşıyordum, teselli veriyordum Üzülüyordu Yusuf... Kahrediyordu “ Görüyor musun be kardeş, ne hale geldim.” Diyordu “ Üzülme sen Yusuf.” Diyordum. “ Üzme kendini hele bir iyileş bak! Eskisinden gür çıkacak saçların...” Oysa Yusuf canı gibi bakardı saçlarına Geçer ayna karşısına, taranırdı dakikalarca “ Ulan artist misin !” derdim Dağıtıverirdim saçlarını Bir kızardı ki sormayın... Birden “ Ah be kardeş !” dedi “Keşke keşke olsa o saçlar yine dağıtıp yine kızdırsan beni...” Bir şey söyleyemedim. Boğazımda bir düğüm Öylece bir gülümsedim, gözlerim yaş dolu dolu Öylece bir gülümsedim, dişlerimi sıkarak Gözlerim yaş dolu dolu Öylece bir gülümsedim, başımı hafif hafif sallayarak Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi zor tutarak Ah be Yusuf’um Yetmez gibi bu derdin Hasta bedenin, yorgun kalbin Nasıl acısını taşır, nasıl yükünü taşır ihanetin Sorma bana, sorma sakın! Sorma onu Ama ne çare Yusuf’um hep o vefasızı soruyordu Aylin neden... Neden hiç gelmiyordu? Sonunda Yusuf’u taburcu ettiler Yani kısacası Git te evinde öl, dediler Zaten ellerindeki üç beş kuruşu da tüketmişlerdi Yusuf ta bitmişti Bir battaniye içinde taşıdık yatağına Yaşlı anası, üşümesin diye Çıplak başına bir şapka giydirdi İki kaşık çorbayı zor yedirdi Yusuf artık bir tevekküle gömülmüş gibiydi Gözleriyle çok şeyler anlatıyor Ama kelimeler ağzından çıkacak Takadı bulamıyordu Öyle bitkin, öylesine halsizdi Yusuf’um Birden eli havaya kalktı Elimi yakaladı Ta gözlerimin içine baktı Allahım o ne acı bir ifadeydi öyle Yine... Yine onu sordu Yusuf’um Aylin neredeydi, neden hiç arayıp sormuyordu? Neden bir kerecik bile gelmiyordu? Başımı eğdim Yusuf elimi bırakmıyordu Bu kez gözyaşlarımı gizleyemedim Kendimi tutamadım, hıçkırıklarımı engelleyemedim Yusuf her şeyi anladı “ Çoktan birini buldu da o vefasız şimdi başkasının kollarında” Dememe gerek kalmadı Sustu Yusuf, sustu Bir daha konuşmadı Bir ara uykuya daldı Sonra birden sıçradı, uyandı Gözlerime baktı kaldı Hiçbir şey anlatamadı... Ağlayamadı Sabaha karşı Sabaha karşı beşi çeyrek geçe ruhunu teslim etti Acılarını, ihaneti her şeyi bitirdi kardeşim Sarıldık yaşlı anasıyla Ağladık, ağladık, ağladık Yusuf’umun açık gözlerini kapadık Çenesini bağladık Öğleye doğru kaldırdık cenazeyi Birkaç konu komşu, birkaç arkadaş Yusuf’u verdik toprağa Hava sıcaktı Dönüşte her yer çok ıssız, çok karanlıktı İçimde tarifsiz bir acı, bir sıkıntı Evime doğru yürüyordum Birden köşeden o çıktı Aylin’di Yeni sevgilisiyle eleleydi Bir elinde dondurması Neşeli bir kahkaha attı Güneş vurdu, parmağında bir şey ışıldadı Bu! Bu Yusuf’umun aldığı söz yüzüğüydü Hala Aylin’in parmağındaydı Gayrı ben ne anlatayım Gayrı ben ne söyleyeyim Sen! Sen kalk be Yusuf’um Kalk gör son nefeste Adını sayıkladığın Aylin’i Kalk be Yusuf’um kalk gör Geride bıraktığın kardeşinin halini Kalk be Yusuf’um kalk gör Bu kahpe dünyanın halini Benden bile mi çok sevdi bu Kara topraklar seni Kalk be Yusuf’um kalk Koşuyordum şimdi, hızla çılgınca Koşuyordum kimseler görmesin diye Duvarları yumrukladığım için kanayan ellerimi Koşuyordum kimseler görmesin diye Yaşlar... Yaşlar ile dolup taşan gözlerimi Kalk! Kalk be Yusuf’um Sen! Sen gör halimi Kalk! Kalk be Yusuf’um sen gör, paramparça olan Dağlanan... Cayır cayır yanan yüreğimi... Gürsel İLERİ |
Koşuyordum kimseler görmesin diye
Duvarları yumrukladığım için kanayan ellerimi
Koşuyordum kimseler görmesin diye
Yaşlar... Yaşlar ile dolup taşan gözlerimi
Kalk! Kalk be Yusuf’um
Sen! Sen gör halimi
Kalk! Kalk be Yusuf’um sen gör, paramparça olan
Dağlanan... Cayır cayır yanan yüreğimi...
Bir çocukluğun güzel birde yaşamsal bir ağıt gibiydi dizeleriniz.
Kemanda ki hicaz taksimi de şiirinize ayrı bir tat katmış. ( O kızın sevdası ne oldu) ?..........