AŞKI ATEŞİNAşkı ateşin sönmüş, geride kalmış külün. Gonca bile olmadan, kırağı çalmış gülün. Kâbus gibi üstüne, çökmüş dermansız dertler; Ötme mecali kalmaz, seni gören bülbülün. Nedir seni bu denli ıstıraba sevk eden; Sanki yaz sıcağında ortasındasın çölün. Kim bulmuş bu dünyada cefa değil de sefa; Görüyorum seninde tükenmiş tahammülün. Ümidini yitirme, ilkbahardan ibret al; Zülüflerin yeşersin, taç kuşansın kâkülün. Gerçeklerle yüzleşmek zor geliyorsa eğer; Taşısın seni kabre, yüklensin tahayyülün. Garibî’yim garipçe, al bir teselli sana; Yüreğine nakşeyle, güçlensin tevekkülün… Garibî-Salih Yıldız……29.12.2008 . |
Gonca bile olmadan, kırağı çalmış gülün.
yürekteki aşk taze tutuyor, toprağı bereketlendiriyor da kökleriyle sımsıkı sarılmış olanlara can oluyor, canana müptela oluyor....
Kâbus gibi üstüne, çökmüş dermansız dertler;
Ötme mecali kalmaz, seni gören bülbülün.
dermansız dert dediğin nedir ki... belki de göremediğindendir alaca karanlıktan sonra gelecek aydınlığın habercisi olan yıldızları... suskunluğu yaşayacaktır da yürek, içten içe yakacaktır dermanını bulamadığın dertler ruhunu... ve sen yine farkında olmadan, dermanı çözülecek ruhunun... belki de farkında...
Nedir seni bu denli ıstıraba sevk eden;
Sanki yaz sıcağında ortasındasın çölün.
farkında ya da farkında değilsin ama yandığının kavrulduğunun kesinkes farkındasın, başka türlüsü olur mu... kim diyebilir ki hiç bir şeyi takmıyorum diye... vicdanı rahat bırakır mı insanı... her an gölge misali peşindedir... istersen ışığı kapat görmemek için gölgeni yani vicdanını; bu sefer de gırtlağında bir şeyler düğüm düğüm olur... kurtuluşun yok... yanacaksın, o çölün ortasında güneşle anlaşmalı vicdanın yakacak seni, yangın yerlerin ruhuna işleyecek de bedeninden hissedeceksin...
Kim bulmuş bu dünyada cefa değil de sefa;
Görüyorum seninde tükenmiş tahammülün.
derken takat kesilmiş... bitmiş umutlar... tükenmekte yıldızlar... tek şeyi idrak etmişsindir o da cefadan başka bir şeyin olmadığı dünyada... değil mi ki dünyaya gelişin başlı başına zaten cefa Sevdiğinden ayrıldığından dolayı, anavatanından ayrıldığından dolayı... ölüm baldan da tatlıdır bu anlarda... tebessüm eder mezarlığın ardından, mezar taşları seni davet ederler kurulu sofralarına... kimisinde sadece taş, kimisinde türlü türlü meyveler... (!!!!)
Ümidini yitirme, ilkbahardan ibret al;
Zülüflerin yeşersin, taç kuşansın kâkülün.
ve sen seçmeyi düşünürken hangi sofrada yemeye otursam diye; bir anda gözlerin mezarlığın üzerindeki kuru yapraklara, ardından göğe uzanan çıplak dallara kayar... ve anımsamaya başlarsın, dersin ki bir zamanlar bu yapraklar candı doğaya o kuru dallar üzerinde... ve yine baharla beraber yeni yapraklar can olacak doğaya... o halde bu umutsuzluk neden ? neden körkütük sarhoş oluşun... uyan ve kendine gel... baharın gelecek senin de... sen baharını bekle...
işte umudun doğduğu an... ... ...
Gerçeklerle yüzleşmek zor geliyorsa eğer;
Taşısın seni kabre, yüklensin tahayyülün.
ama çileli bir doğuş... tam olması gerek çilenin... tamamlanması gerek... yere düşen yapraklar günahlarını hatırlatıyorsa sana ve günahlarınla yüzleşmeye mecalin yoksa... işte tam çilenin ortası... boğulursun, ciğerin parçalanır ve günahlarından sıyrılış tek toprak altında mıdır dersin... ve canlanan umutların ölmeden önce ölmene vesile olur da manevi ölümün güzelliğini tadarsın...
çilen tamamlanmıştır artık...
Garibî’yim garipçe, al bir teselli sana;
Yüreğine nakşeyle, güçlensin tevekkülün…
ve Garibî´ce bir haykırışa ulaşır tüm varlıklar... bir doğuştur bu, en güzel doğuşlar en zor olan doğuşlar değil midir zaten... ama nihayet Ol diye Olduran en güzel şekilde tamamladı bu doğuşu... çileyle, umutsuzlukla beslenen umudun, huzurun mahsülü tek şey tevekkülün !!!!
işte elinde olan... kocaman yürekten gelen bir ELHAMDÜLİLLAH !!!!!!
elhamdülillah...
çok mu uzattım ne ... yüreğine sağlık gönlü Hakk güzellikleriyle dolu olan Garibî abim.. Allah razı olsun...