Soğuk Yollar...
Bir rüzgâr ertesinde tanışmıştık onunla.
Sıcacıktık. Bir kelebeğin yaşam ateşi vardı gözlerinde. Kardelenin henüz değdiği o beyaz kubbenin tazeliği vardı ellerinde. Dudakları ıslaktı, çatlamıştı oysa. Sanki içimde kuruyup giden şelalelerimin, en son aktığı göllerin acıyıp, susuz kalıp, kırılmışlığı gibi. Ben ise bir balinanın sardalya ağına takıldığı misali titremiştim Çırpındıkça yoruluyor, debelendikçe güçsüzleşiyordum. Biz onunla hiç konuşmadık. Gözlerimiz kitleniyordu birbirimize ama istemiyordu dudaklarımız hareket etmeyi. Hafif aralıktı aslında, -Eee diyebilsek her şey konuşulabilirdi. Beceremedik… Susmak daha mı güzeldi o anda? Susup da sadece hissetmek? Tiryakinin iftar sonrası sigarası gibi istiyordum onu. Artık bana bakmıyordu. Yüzü denize bakıyordu, rüzgârla sevişen saçlarını izliyordum. İpek gibiydi teni! Ellerimi uzattım artık dokunmalıydım O’na. Hayır! Yapamıyordum… Adım atamıyordum! Ayağı demir kapan ile parçalanmış bir ceylan gibi. Oysa yavaş yavaş uzaklaşıyordu benden. Demirleyeceği limanı arayan bir gemi gibi. O limana daha evvel varmalıydım. Ama kolay değildi. Önümde çok soğuk yollar vardı. Tıpkı buz kesmiş kalbim gibi. |
emeğinize sağlık