TÜRKİYE’DE KAÇ ŞAİR VAR?
Usanmayıp, sokağa saymaya çıksan eğer,
Elini salladıkça her an şaire değer. Bu milletin içinde ne cevher varmış meğer, Yolda iki kişiden birisi şair şimdi, Yetmiş iki milyonun yarısı şair şimdi. Çırak olmadan adı “üsdat” lığa çıkanlar, “Kafiye ne?” deyince aval aval bakanlar, Redifle kafiyeyi bir kefeye sokanlar… Şiirden bîhaberin serîsi şair şimdi, Yetmiş iki milyonun yarısı şair şimdi. İyice karıştırdık gündüzü ve geceyi, Hep bu yüzden yıllardır dev yaptık çok cüceyi. Görse, ayırt edemez mısra ile heceyi, Okuma bilmeyenin sürüsü şair şimdi, Yetmiş iki milyonun yarısı şair şimdi. Bazıları ekâbir, vardır bolca kitabı, Hemen değişiverir insanlara hitabı. Büyükbaşlar, zenginler onların muhatabı, Boy boy olmuş; ufağı, irisi şair şimdi, Yetmiş iki milyonun yarısı şair şimdi. Şiir dediği şeyin sayısı geçmez on’u, Okumaya çıkınca üç günde gelmez sonu. Kasıldıkça kasılır kapınca mikrofonu, Yaşlı, genci, ölüsü, dirisi şair şimdi, Yetmiş iki milyonun yarısı şair şimdi. Kimisi de vardır ki; şairdir tüm hânesi, Soyaçekim arkadaş, farklı çıkmaz tanesi. Komşusu, akrabası, topyekûn avânesi, Oğlu, kızı, gelini, karısı şair şimdi, Yetmiş iki milyonun yarısı şair şimdi. Çıktım ERBABİ ile, seksen bir il dolaştım, Köy, kasaba, dağ, ova, dere, tepe, yol aştım, Gördüğüm manzaradan şu karara ulaştım; Edirne’den Iğdır’dan berisi şair şimdi, Yetmiş iki milyonun yarısı şair şimdi. 06 / 08 / 2008 OZAN ERBABİ - KAYSERİ |
İslamiyet öncesi Türklerde, Ozan-Baksı Edebiyatı Geleneği vardı. Günümüzde, Müslüman olmayan Türk kavimlerinin var olduğu söylenmekte. Demek ki Ozan-Baksı Edebiyatı geleneği hâlâ devam ediyor.
Ozan; “Şiirlerini saz eşliğinde söyleyen, olağanüstü güçlere sahip halk şairi, kam” demektir.
Günümüzde ozan kelimesi şair olarak da kullanılıyor. Esas olan aşıklıktır. Allah’a doğru yürümektir. Hakk dostluğudur. Beşeri aşkı, ilahi aşka döndürmektir.
Baksı; “Olağanüstü güçlere sahip, şiir söyleyen, musiki ile tedavi yapan hekim, kam” manasına geliyor.
Baskıların, kamların taşıdığı görev tamamen kutsal bir görevdi. Onlar, devlet adamlarının dahi saygıda kusur etmediği, hatta karar alırken onlara danıştığı farklı yeteneklere sahip kişilerdi.
Mesela ; Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuat Köprülü’nün amiyane tabirle, Türk Edebiyat tarihinde ağır kefe olarak gördüğü, Efsanevi Dede Korkut Hikayelerini baş kahramanı gibi…
Tekke ve Tasavvufi Halk Edebiyatımız var. Burada kam, baskı yahut ozan yerine, âşıklık devreye giriyor. Fakat, herkesin bildiği gibi sıradan aşıklık değil bu. Yukarıda değindiğim gibi, Allah aşıkları. Ahmed Yesevi, Yunus Emre, Eşrefoğlu Rumi... gibi.
Bu güzel ve özel insanların söylediği nefesler tamamen Haktan gelen ilhamla yazılmış, saf şiirlerdi diye düşünüyorum. Böyle şiirler günümüzde yazılıyor mu, böyle müstesna âşıklar kaldı mı, bilemiyorum.
Son olarak; Âşık Tarzı Edebiyat Geleneğimiz var. Kısaca; Usta-çırak ilişkisiyle yahut rüyada bade içme motifiyle açıklayabileceğimiz bir durum var. Geleneğin eski asırlardaki şartları, maalesef günümüzde kalmamıştır diye düşünüyorum. Önüne gelenin, ben şairim, ben aşığım, hatta –haşa- ben Allah dostuyum dediği bir devirde yaşıyoruz. Gerçekten öylelerse –Allah bilir ya- amenna!
Günümüzde bu gelenek de azaldı desek yeri. Aşık Veysel’den sonra, tam manasıyla âşık geldi mi, onu da bile bilemiyorum. Belki, bir iki tane sayabiliriz ama onlar da Veysel Emmiye yaklaşamaz. Ki, Veysel emmi, badeli bir aşık değildi. Kırkından sonra dili açılmış diye biliyorum. Yani bu işler, yaşla da olmuyor. İstidat meselesi.
Günümüzde badeli aşık var mı bilemem. Allah bilir belki vardır. Gelenekte, badeli aşıklar daha çok tutulur halkımız tarafından fakat bunu nasıl bileceğiz ki? Günümüzde badeli aşıklar, hadi onu da geçtim, doğaçlama nefesler söyleyen, hiç zorlanmadan hikmetli sözler söyleyenler, atışma yapabilenler var mıdır? Ben hiç görmedim. Olacağı ihtimalini de pek düşünmüyorum.
Şiir herkes yazar. Müslüman Türk Milletimiz bu konuda şanslı. Allah vergisi bir durum tabi. Türklerin yüzde doksan dokuzunun şair olduğunu düşünüyorum. Kafiye ile şiiri herkes tertip edebilir. Şiiri herkes öğrenebilir. Birkaç tane lisan da öğrenebilir. Fakat etkili bir şekilde, söz sanatlarıyla şiiri bezeyebilir mi, yani yeni şeyler söyleyebilir mi, orası meçhul. Önemli olan Şeyh Galib gibi, yeni mazmunlar bulmaktır. Yeni sözler tekellüm etmektir. Yoksa, benzer ayaklarla, benzer kafiye örgüleriyle, bizim mahallenin bakkalı da şiir yazıyor.
Affınıza sığınırım ama; şiir ıkınarak yazılmaz.Şiir, anlık bir mevzudur. Birikimi olan insan zaten yazar yani. Ona uyak bulmak için günlerce, aylarca, hatta yıllarca beklemez. Günümüzde heceyle herkes şiir yazıyor. Hece kolay. Aruzla yazsınlar görelim. Hatta, yeni mazmunlar bularak yazsınlar görelim.
Sözün özü, çok uzattım ama; Sayın Ozan Erbabi, eminim ki burada, şair ruhlu insanlardaki ve gerçek şairlerdeki ince çizgiyi hicvetti. Belki de biz yanlış anladık. Bilemiyoruz. Yüreğinize sağlık…
Tekrar söylüyorum; herkes şair olabilir ama; Fuzuli, Nabi, Galib, Yunus olamaz. Fatih Sultan Mehmed Han gibi, hem padişah, hem de şair hiç olamaz. Galib 24 yaşında divanını bitirdiyse, 26 yaşında da Hüsnü Aşkını yazdıysa, biraz oturup düşünmek lazım. Aramızda ne kadar fark varmış diye…!