ANKARA AKŞAMI
aklım
hüzünlü bir ayrılık yolu tutturmuşken ince, çelimsiz bedenim sürükleniyor ayaklarımda saat geç gösteriyor tektük geçen araçlar günün son durağında mimari estetiği fukarası sıradan bina yığınları sıralanmış Dikmen yokuşunda... ağır ağır her kaldırım taşı gecenin yüzünü gösterir sarı cadde lambaları hangi düşünce deryalarınada kürek çeker bilinmez..sayılı insan kalabalığı habersizce, matem geçişime eşlik Dikmen yokuşu... yüreğimi hüzünlü bir ayrılık yolunun başlangıcında her an parçalanabilir, her an ağlamaklı yalnızlığın ateşinde közlenirken Yükselde..bir bank’ta bıraktım ağır ağır sürükleniyor bedenim gecenin ılık esintisine aldanmaz biri sağ biri sol meteliksiz ceplerimde uyuyor soğuk terler ellerim Dikmen yokuşında... son para bir tanrıça biblosu eder de sol yanımda sen ayrılıktan dem vururken alçıdan son çare hediye bana bir ümit etmez ağzım mühürlü gönlümde bir çizgidir Ankara akşamı çekip giderken sen Karanfile doğru Pasajdan yankılanıyor (rençber’den) nağmeler hüzünlü bir ayrılık yoluna kapılmışken yaz yağmuru geçikmeden üzerimde damla damla süzülürken gözlerime dilime bağlanmış ayrılık şarkısı Dikmen yokuşunda...ben... baran... |