**Sır Güzelliğin
sır güzelliğin / beni çeken
kendime bile tahammül edemiyorum seni seyrederken nasıl bir ülkesin sen? hiç kavga çıkmaz mı? yanağında mecnun açmazı bu gamze ne hoş durmuş burada? tenin hep böyle sıcak mı? göz bebeklerin mehtabım oldu şimdiden yüzün pürüzsüz yalçın kayaları andırıyor bu; keskin hatlar dik hayranım dik dudağının kavisi ne tatlı düşeyim mi yollarına? saçının buklesinden insem aşağı çevik bir dağcı gibi insem yüzüne elmacık derler oraya, asılı kalsam örsem bir nakış gibi göz kapaklarını tırmansam seni seni insem nasıl bir heykelsin sen? çakıl mı desem, mermer mi? granit mi? sütunları hala ayakta durur bir medeniyetin eseri; şu sol gözün altında bir ben var ki bir tapınak, adaklar sunulan tam orda bir erguvan yaşıyor hala sessiz, yalnız açar taş duvarlar arasında zincire vurulmuş hayranım açar kapısında uyduruk tanrıçaların hayranım& kirpiklerinin arasında bir yaşam kirpiklerinin arasında senin olsam ordayım o yalansız gözlerinde... sır güzelliğin / sesin! çeken! kendime bile tahammül edemiyorum seni seyrederken& bu son ayinim akla, ayıkla beni seni anabilmektir niyetim selam sana selam vücudunun başladığı yere çömlekçiyim ben basit ellerim çamur ve su bulamaç yüzüm gözüm parmaklarımın arasında dönerek şekil alıyorsun bir plak gibi yada durgun göle atılmış bir taş gibi helezonlar yayıyorsun selam ellerini ilk öptüğüm yere yüzüme bak hayranım bak! hayranım& kirpiklerinin arasında doğsam kirpiklerinin arasında seni bulsam ordayım o incecik, o şaheser sol ayak bileğinde |