0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
118
Okunma
Sen bırakıp gittikten sonra beni,
rüzgar daha bir sert esti.
Zarif yapraklar direnmedi—
boyun eğdi.
Tenha sokakta,
birlikte yürüdüğümüz yolda,
beyaz bir poşet divaneydi,
derbederdi.
Senin kadar tatlı bir kedi,
çöp konteynerinin içinden
senin gibi gülümsedi ay ışığında;
sonra ayaklarını uzattı kaldırıma.
Senin yokluğunda...
Sen bırakıp gittikten sonra beni,
bıraktım ben arabesk dinlemeyi—
Ahmet Kaya’yı, Ferdi Tayfur’u, Müslüm Gürses’i.
Unutayım diye seni,
klasik müzik dinlemeye başladım.
Güzel anılarımızı yaşattım hayalimde.
Sen bırakıp gittikten sonra beni,
giden gelen çok oldu köyümüze;
ama gidenler daha çoktu gelenlerden ziyade
Ve fakat—
ağlamayı unuttular gidenlerin ardından.
olacak olan oldu onlara göre:
doğaldı, seleksiyondu
Gülmeyen mutsuzdu;
protez dişlere göre.
Lakin gülmek en çok sana yakışırdı—o ayrı mesele.
Sen bırakıp gittikten sonra beni,
senin gibi gülen birini hiç görmedim ben.
Hoş—iyi ki de görmedim;
lakin seni unutmaktı mesele.
Sen bırakıp gittikten sonra beni,
mevsimler hep hazan başıydı—güzdü.
“Seni unutacağım” barizdi, yüzde yüzdü, dedilerdi.
Lakin seni unutmak ne mümkündü;
sıfırın altında yüzde yüzdü
Son defa tutmasaydın elimi,
kışı görürdüm belki—mümkün müydü?
Sen bırakıp gittikten sonra beni,
mevsimler hep güzdü.
Ardından iyi insanlar hep göçtü;
zalimler bölük bölüktü;
mazlumlar gömüktü;
kalanlar sönüktü.
Kötüler üçtü dörttü—göçükle beraber,
çığ gibi büyüdü
Sen bırakıp gittikten sonra beni,
sana inananlar ve inanmayanlar olarak
ikiye ayırttım insanları.
5.0
100% (2)