5
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
294
Okunma

Kaçıncı Newroz du bu..doğanın bir kez daha dökülüyordu derisi
ve bir kez daha külleniyordu ufukta Munzur
yarların güleç yüzüne kazılmıştı meşe kömürüyle
dingin bir huzur kayaları çatlatan bir umud,serpildi çiğ gibi
yarların doruğundan aşağı boş değildi
çelik mavisini yırtan nefes
boş değildi her ağıttı çırpınan
yürek boş değildi dizde dağılan nasır
bir kez daha varım;var olacağım dün;bugün ve yarın
Bir alev yaladı çatlattı beton duvarları, kurudu çeliğe verilen su
Diyar-ı Bekir kal’asının burçlarına gerdiler yüreğimi dört bir yerinden
nar çiçeğine takıldı sevdam
ve öpüştü renklerin en sıcağı en babacanı ile
bir gece boyu öpüştü öpüştü öpüş
öp.. !!
Alevle sınadım derimi
Hallac-ı Mahsura inad alevle korlaştı dişlerim
alevden çıktım yüzü ak
demir ve tuğlaya inad
Zincirleri eritti gözlerimin nuru yıkıldı
dört burçu dört yerinden savruldu özgür
göğe dumanım ve bulutlaştı tutsaklığım..
Ben sen, o dördümüz yüreğimize binip uçuyoruz,gökler bizim
uçuyoruz Munzur’un tepesinden Babil’in Asma bahçelerine
Ehram’lardan,Neron’un Roma’sına
sırtımızda eriyor çırası…
haçların sırtımızda taşıdık
Bastilin taçlarını..sırtımızda yükseldi Paris te Komün..
Derimizle ördük Manchester’in tezgahlarını ve
Jean Deark’ın kutsallığında eridi kemiklerimiz ve giyotinler çalıştı
ensemizde gün boyu kıldan ince kılıçtan keskin
ayırdı iki dünya arasını tek vuruçta devrildi,taçlar ve
bakmaya doyulmayan göz üstündeki kaşlar
Petersburg sokaklarında yağlı mermi ile
tanıştık ben sen o dördümüz…
Toprak olduk deniz olduk yel ve alev alev ale al
Saygon sokaklarında esrarla yanan derimiz alevle
söndü bir kez daha bir kez daha
Buda’ya serpildi küllerimiz
ve uçuçtuk Everest tepesinden
Himalaya’ya kardelen tozu gibi ince, mahçup ve delikanlı
Hiroşima’dan dolu dizgin kopan kızgın havaya
Halepçe’den
bir ti-lili katıp
"Şeker bile" yemeden kavrulan gözlere Munzur’un
çelik suyunu taşıdık öz öz
göz göz gözenek gözenek!!
Seyirci kalırmıydık yakılışına kitapların
ister Berlin’de gamalı haçların kutsal aleviyle olsun
ister İskenderiye’de Ömerin adaletine kurban olsun
ister Babı-Alide Küfe’de Kum’da
Alev ağızlara atılırmıydı sayfaları tarihin yutulurmuydu yutturulan!!
alev tuğlaları cehennemin cennete giden yol ister
Kudüs’ten ister Roma’dan İster Mekke, İstanbul,
Delhi’den Tokyo’dan geçsin gidilirmiydi o yol
sökülürmüydü o yama taşınırmıydı o kefen
dikilirmiydi o taç yazılırmıydı
o yazı yaz ya..!!
"Ne seyirci kaldık nar çiçeklerinin
postal altlarında ezilmesine..
Ve bir film seyreder gibi seyrettik
adalet dağıtanların iğrenç suratlarını
Ne kelepçelere ne betona ne demire eğmedik baş.." dediler
Dört çift çıra göz dört kızıl dudak
dört bin yıllık kefeni tutuşturuyor tutuşturacak,dört elmas ses
inadçı ve keskin dört duvarı çatlatıyor çatlatacak..
dört kemik doku kilim halı,umud dokuyor dokuyacak
dört başı mağmur,onur ihaneti sefaleti cehaleti kerameti,kavurdu kavuracak
dört tohum dört mevsim
dört renk toprağa dört kez saçıldı saçılacak.
Tutuşturdu çatlattı,kavurdu savurdu ve
dördü birden mağma ile örtündüler
ve
kızıl bir kora gömüldüler
Her Newroz alevinin sıcaklığında,bak oradalar
her karanlığın şafağında gör buradalar
her dirençin sokağında dört köşede onlar
yüzler binler milyonlar!!
Her göz her söz her satırda
her ekranda onlar görüyormusun
görüyormu görüyor gör
Çağırıyorlar onlar beni seni onu
duyuyormusun duyuyormu duyuyor
duy sağırmısın sağırmı sağır
sağ
- sağol da duy beni beni
beni ben beni..
Volkan Kemal
17.5.1994
KAYNAK
Diyarbakır Askerî Cezaevi’de 1981-1984 yılları arasında işkenceye maruz kaldığı iddiası ile 30 kişi öldü. Soruşturmayı yapan ve adı geçen 32 sanıktan 30’unun ölümünü doğrulayan savcının açıklamasına göre; 4’ü kendini yakarak intihar olmak üzere 8 kişi intihar etti, 6’sı açlık grevi ve 16’sı doğal ölüm (hastalık) sonucu öldü.[6] Bazı kaynaklara göre ise bazı mahkûmlar, işkenceler yüzünden öldü.[10][11] PKK’nın kurucu militanlarından Kemal Pir de ölüm orucu sonucunda öldü. PKK Merkez Komite Üyesi Mazlum Doğan da intihar edenler arasındadır. PKK’nın kurucularından Sara kod adlı Sakine Cansız da cezaevinde hapis yatmıştır.
Hapishanede o yıllarda kalmış olan 32 kadın şöyle demiştir:[12]
"Elektrik dahil bütün işkence yöntemlerini yaşadık ama en ağırı cinsel işkenceydi."
"Tecavüz ettikleri kadınları kanlı etekleriyle koğuş koğuş dolaştırdılar."
"Etekleri başlarımıza geçiriyor, altımızın çıplak olmasını sağlıyor, ’gez’ diyorlardı."
"Banyodan çıkıp bornozla karşımıza gelip ve bize baka baka mastürbasyon yaptılar."
"En büyük işkence başka kadınların çığlıklarını dinlemekti."
"11 yaşında ikiz oğulları olan arkadaşımızın, oğullarına işkence yapıp sesini ona dinletmişlerdi."
"Lağım sularının içine zorla kadınları soktular."
"Çocuğum görüşe geliyor ama bana yapılan davranışlardan dolayı benden korkuyor o hiç sevmediğimiz gardiyanlara sarılıyordu. Çıktıktan sonra da bir süre kızım bana anne demedi."
"Serbest bırakıldım ve eve gittim. Beni yıllarca görmeyen annemin bana ilk dediği şey, ’Bunca yıl neredeydin?’ olup, kızlık muayenesine götürmek istediğini söyledi."
Esat Oktay Yıldıran’ın, Kıbrıs Harekâtı sonrası Diyarbakır Cezaevi’ne bizzat Kenan Evren tarafından yollandığı ve iç güvenlik komutanı olarak görev süresi boyunca işkence yaptığı iddia edilir. Bunun yanı sıra Esat Oktay Yıldıran’ın işkence yaptığını söyleyen Nagehan Alçı ve eşi Rasim Ozan Kütahyalı ile Ümit Zileli, bunu kanıtlayamadıkları için yargısız infaz yapmak ve Esat Oktay Yıldıran’ın hatırasına hakaret etmekten 105 gün hapis cezasına çarptırıldı.[13]
tr.wikipedia.org/wiki/Diyarbak%C4%B1r_Cezaevi
5.0
100% (4)